Ülkemizin için de bulunduğu koşulları beğenenler, bir o kadar da beğenmeyenler var. Benim asıl dikkatimi çeken nokta; ortak siyasi geçmişten gelmesine rağmen ayrılanlar olduğu gibi, farklı görüşlerden gelip birlikte hareket edenler var. Buradan şu sonuç çıkıyor. Demek ki ortak politik perspektiflerin de üzerinde hassasiyetler gelişmiş.
Normal mi? Elbette! Sizce de öyle değil mi?
Öyle meseleler vardır ki en öncelikliler, en önemliler, en olmazsa olmazlar. O
ana kadar yoksa bile içinde bulunulan şartlara göre ortaya çıkar, gelişir. Benim
de öyledir. Olmazsa olmazlarım vardır. Milletimin, devletimin, memleketimin
gelişmiş, medeni bir ülke olması için elzem gördüklerim. Özellikle dört tanesi
bence hayati öneme haizdir.
Bu dört olmazsa olmazın seviyesini en
tepelere çıkarana, yada çıkaracağına inandığıma yakın olurum kesin. Yalnızca
dört değil tabi ama diğerleri bu dört zeminde yeşerir zaten.
Ne mi onlar?
Benim en olmazsa olmazlarımdan biri ADALET tir.
Şöyle haberlerde yargının verdiği kararlarda vicdan rahatlığı istiyorum, huzur
duymak istiyorum. Hukuk olmadan, adaleti sağlamadan devlet olmak olacak iş
değil. Adalet, vicdan, Hak yani! Devletin oluşumu için insan, yaşaması içinse
adalet şart. Öbür türlü bugün değilse yarın patlar. Almanların II. Friedrich
ile değirmenci arasındaki diyaloğu hep kıskanmış, çok kıskanmışımdır. Tabi
doğruysa… Hani değirmenci vermek istemediği değirmenini almak isteyen krala “Alamazsınız
Kralım. Berlin’de yargıçlar var!” demiş ya adalete güvene bak. Değirmenci krala
meydan okuyor. Neden kıskanıyorum ki biz de yok mu? Kadı tarafından
yargılanarak elinin kesilmesine karar verilen, sonra bedeli ödenip, ancak mağdur
tarafın şikayetini geri alması sayesinde eli kesilmekten kurtulan dünya
padişahı Fatih Sultan Mehmet. Koca padişah “Kadı’yı satın aldığın gün adalet
ölür. Adaleti öldürdüğün gün devlet ölür.” demiş. Hz. Ömer “Adalet mülkün
temelidir.” demiş. Ömer Hayyam “Adalet kâinatın ruhudur.” demiş. Sonuç adalet
yoksa adın devlet olsa neye yarar? Ağzına her “adalet” kelimesini aldığında komik
duruma düşersin. Sen söylersin vatandaş güler. Sen söylersin dünya güler. Adaletten
uzaklaştıkça, uzaklaştığın oranda guguk devletine dönüşürsün.
Diğer olmazsa olmazım DEMOKRASİ ve
beraberinde KUVVETLER AYRILIĞI. Gücün dengeli, birbirini kontrol edebilen
mecralara dağılmış olması. Ve yine topyekûn şeffaf, kontrol edilebilir,
denetlenebilir bir sistem. Dikkat şeffaf olacak, denetlenebilecek, hesap
sorulabilecek. Kim olursa olsun hesap sorulabilecek. Hep söylüyorum, biliyorum,
bıktırmış olabilirim. Kâinat dahi dengeler üzerine kurulu. Siyah beyaz, iyi
kötü, anot katot, sıcak soğuk meselesi. İnanıyorsan eğer, yaradan dahi öyle
yaratmış. Tüm kâinat dengelerle var olup, deviniyorken ben kimim, sen kim
oluyorsun? Devlet başkanları, liderler kim oluyor yaratanın, kâinatın
karşısında? “Biz kim oluyoruz? İllaki dengeler, illaki balans. Sadece kuvvetler
ayrılığı meselesi de değil bağımsız, özerk olması gereken kurumlar mesela
üniversiteler, mesela merkez bankası, mesela RTÜK, mesela TRT, mesela anayasa
mahkemesi, mesela sayıştay, danıştay, bu tür kurumlar gelip geçen hükümetlerin
olması gerekenin ötesinde etkisinde olursa dengelerden falan bahsetmek mümkün
değil.
Kuvvetler ayrılığını mecbur kılan bir diğer
konu siyasi ahlak yada ahlaklı siyaset. Denge olursa, şeffaf, kontrol
edilebilir, denetlenebilir bir sistem olursa, yargı gerçekten bağımsız olursa
siyasette ahlak da hasıl olur.
Basını da ekleyelim buraya. Neden ekleyelim?
Çünkü basının insanın habere ulaşma hakkını sağlamasının yanı sıra bir başka
misyonu daha var. Denge ve belki bir dördüncü güç olma durumu. Evet üç “Y”nin,
yasama, yargı, yürütmenin yanında dördüncü güç basın. Özgür basın!
Tanrım demokrasi ne isabetli, ne doğru bir
rejim. Sağlıklı işlediğinde devleti, milleti nasılda koruyor, güvence altına
alıyor. Bakalım dünya üzerindeki ülkelere, demokrasi çalışıyorsa herkes çözümü
demokraside, demokrasinin enstrümanlarında, seçim sandığında arıyor. Bir de demokrasi
ile yönetilmeyen ülkelere bak. Allah korusun, ayaklanmalar, iç savaşlar vs. Demokratik
ülkelerde de ülke eğer otoriterleşmeye kayıyorsa bu tür riskler artıyor.
Bir diğer olmazsa olmazım ÜRETİM. Üretim
olmadan olur mu? Olmaz! Mümkün değil. İlla da üretim ekonomisi. Hiçbir gerekçe
bana aksini düşündüremez. Üretimin olmadığı yerde faydadan, değerden söz etmek
mümkün değil. İki üç kişilik bir evde dahi, en az biri, ya da ikisi çalışıp, üretip,
eve para getirmezse o evin yaşama şansı var mı? Değil ki milyonlarca nüfusa
sahip ülkeler üretmeden nasıl ayakta duracaklar? Bir memlekette en azından
hazır, emre amade kapasitesinin üretebildiği kadar üretmek, yurtdışına satmak o
ülkenin olmazsa olmazı. Üstüne de doğru mecralara yapılan yatırımlarla artan
kapasite, artan üretim. Üretip sattığının ederi; tüketip satın aldığının ederinden
fazla olacak. Gerisi boş! Sürekli cari açıkla bir ülke yaşayamaz! Değer olarak
tükettiğinden fazla üreteceksin! Nokta!
Çok önemsediğim bir konu daha var. Dördüncü olmazsa
olmazım.
4. VATANSEVER BİR TOPLUM yaratmak. Dikkat et;
milliyetçi demedim, devrimci demedim, muhafazakar, dindar demedim, vatansever
bir toplum dedim. Sebep? Bir millet, bir ulus, bir halk, bir toplum olarak en
ortak yanımız ve hatta ortak çatımız, vatanımız. Devletini, bayrağını,
vatanını, vatandaşını seven, iyi vatandaş olma bilincine haiz bir toplum
yaratmak. Şimdi birileri çıkıp tek tip olmaktan falan bahsedebilir. Sakın! Asla
değil! Alakası yok. İyi bir Müslüman olmak kendinle ilgilidir. İnançlı isen
inanıyorsan, iyi Müslüman olursan cennet bana değil sana. İyi bir Hristiyan,
Musevi yada Budist olmak da öyle. Ona inanıyorsan ve bir mükafatı varsa sana.
Herhangi bir din fark etmez din merkezli, dindar bir toplum yaratma çabası sen
ne dersen de işte o tek tip bir toplum yaratmadır. Ve diğer dinlere mensup
olanların o vatanı canı pahasına sevmesinin, kendilerini tamamen bu vatana ait
hissetmelerinin önünde kettir, engeldir. Devletin yapacağı herkesin dinini
rahatça yaşayacağı ortamı yaratmaktır. Destek veriyorsa hepsine, vermiyorsa
hiçbirine. Gerisi kendileriyle ilgilidir. Oysa vatanseverlik başka. Vatanseverlik
beslendiğinde farklı dinlere , farklı kökenlere mensup vatandaşlarımız, dostlarımız
bu vatanın dağını, taşını, bayrağını, marşını çok daha fazla benimseyecek,
eminim kendilerini çok çok daha fazla ait hissedeceklerdir. Elbette iyi
Müslüman olunabilir, elbette milliyetçi bir Türk olunabilir yada iyi bir
Hristiyan, yada bir Kürt, Rum, Ermeni olunabilir. Düşün zemininde bir dolu
akımdan bir fikri savunuyor olabilirsin, sol, sağ, demokrat, liberal vs. vs.
her şey olabilirsin. Ama illa ki “Önce vatan!” Devletin yegâne beslemesi
gereken duygu ve düşünce vatanseverliktir, vatansever bireyler yetiştirmektir.
Bu vatanda beraber yaşıyorsak bu vatanın toprağını ekiyor, ekmeğini yiyorsak bu
vatan can pahasına sevilecek, mevzu bu vatanın bileşenleri oldu mu akan su
duracak. Senin de, ekmek aldığın fırın çalışanının da istikbali için bu zorunluluktur.
Hem apartmanda komşu olup, gerektiğinde ekmeğimizi, tuzumuzu paylaşıp, hem
gözümün içine baka baka ortak vatanımızın altını oyamazsın. Bir devletin illa
da vatansever bir toplum yaratma politikası olacak. O zaman Cumhuriyet Bayramı
hem Rum’un, hem Türk’ün, hem Müslüman’ın, hem Yahudi’nin bayramı olur. O zaman
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ülkemizdeki Türk, Kürt, Boşnak, tüm
çocukların, 19 Mayıs Müslüman, Hristiyan, Ermeni, fark etmez tüm gençlerin
bayramı olur. 30 Ağustos hepimizin bağımsızlığımızı kazandığımız bayramımız
olur. Eksiğiyle noksanıyla, çok ciddi bir çoğunluğuyla bugüne kadar bu böyle de
olmuştur. 10 Kasım’da bu devletin kurucusuna hep beraber yas tutarız. Devletin
en tepesinden başlayarak daha dün Türkiye Cumhuriyeti pasaportu almış kişiye
kadar hiç kimse, ama hiç kimse bu birlikteliği yıpratacak, şuncu buncu
politikalar gözetemez, gözetmemeli.
Vatandaş öylesine bilinçli olacak ki o
vatanın, o devletin sahibinin gelen giden hükümetler değil kendisi olduğunu
bilecek. Ne güzel söylemiş memleketin kurtarıcısı, kurucusu: “Egemenlik
kayıtsız, şartsız milletindir.” Bayramlar, milli günler öyle gelen hükümetlere
göre falan değişmeyecek. Adı üstünde bu devletin milli gün ve bayramları.
Vatandaş Hristiyan’da olsa, Müslüman’da olsa sahip çıkacak. Kökeni Türk, Kürt,
Ermeni, Alman hiç fark etmez her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sahip çıkacak.
Tabi hangi zihniyet, hangi politik yaklaşım hangi hükümet gelirse gelsin sahip
çıkacak. En başta devlet coşkulu şekilde kutlayacak. Dini, kökeni ne olursa
olsun her birey, her kurum, her şirket, herkes sahip çıkacak, alabildiğine
coşkuyla her ortamda kutlanacak.
Yere tükürmeyecek, sokağa çöp atmayacak,
yeşile zarar vermeyeceksin. Eğer o ülkenin vatandaşı isen, sana pasaport
vermişler ise hainlik etmeyecek, iyi vatandaş olmaya gayret edeceksin. Tabi bu
zoraki olmaz, bilinçle, eğitimle, isabetli politikalarla olur. Adamakıllı bir
vatandaşlık dersleriyle, adamakıllı yerli malı haftalarıyla olur, laf olsun,
adet yerini bulsun diye yapılanlarla değil. Bu türden dersler en önemli dersler
olacak. İdealist insanlar yetişecek. İlkokuldan başlayacak. Eğitim hayatı
boyunca olacak bu dersler ve dolu dolu olacak. Devletin hemen bir çok organında
vatanseverliği imrendirecek, iyi vatandaş olma bilincini verecek programlar
olacak. Yerli malı haftaları çok etkin haftalar olacak. Her günü dolu dolu
geçecek. Evet benim dördüncü olmazsa olmazım “taş gibi vatansever bir toplum
yaratmak.”