9 Eylül 2012 Pazar

SEVGİSİZLİĞİN KAZANANI YOKTUR

Kardeşlik bir kere bozulmaya görsün, kin, fesat bulaşmasın bir kere. Kardeşçe yaşamak varken hele bir nifak tohumları ekilsin, bir ayrışsın toplumlar. Gör bakalım bir aspirin almakla geçecek mi başının ağrısı. Yakıştırmazsın en sevdiğine ölümü. Ancak bir nefes ötede, hemen yanı başındadır. Şakası yoktur. Devletler gibi . . . Tarih boyunca olduğu ve bundan sonrada ol
acağı gibi. Doğan, büyüyen, yok olan devletler. Eskilerde değil son 15-20 yılda olanlar gibi , uzaklarda değil hemen yanı başımızda yaşananlar gibi. Parçalanan dev güçler, silahlar, ağlayan analar, ölen çocuklar.


Yiyecek bir lokma ekmek bulamamak, suratına dipcik yiyip karşılık verememek, yutmak içinden geçeni, atılan bir bombayla kolları bacakları parçalanan evladın için bir şey yapamıyor olmak, hastane, doktor bulamamak, çaresiz kalmakla ilgili bir fikrin var mı ? Çok mu abarttım. Şu hemen ilerde yaşananlar bunlar değil mi ? Suriye, Irak . . . Dünya’nın petrol zengini ilk üç dört ülkesinden biri olan Irak. Hani bu zenginlikte bir ülkeyi kasten bu duruma getirmek istesen getiremezsin. Kendi kendini yönetmeyi beceremezsen, dolduruşuna gazına gelirsen birilerinin, kırk yıllık komşuna Türk, Kürt, Sünni, Alevi, Zaza, Ermeni diye düşman olursan, dün ekmeğini paylaştığına kuşun sıkarsan, hiç merak etme senin yapamadığını birileri yapar. Bir gün askeri, bir gün sivil darbeyle gelir gelen. Darbeyle kurtulsan iyi. Bir gün dostların iyiliğin için çok uzaklardan sana uygun bir demokrasiyi bulup getiriler. Sen rahat ol. Hiç merak etme.



Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el Haşimi mezhep üzerinden siyaset çok tehlikeli, Irak’ı parçalanmaya sürükleyebilir demiş. Haşimi elbet çok öncesinden farkındadır ama bunu yeni dillendirenlere ne demek lazım ? Günaydın mı ?



Peki hala satır aralarında birbirinin inancına laf atan, ince ince laf sokan, mesajlar veren, inançları kullanan siyasetçilere ne demeli ? Bunun ateşle oynamak olduğunu bilmiyorlar mı ? 80 öncesinde yaşanan Alevi-Sünni olaylarını yaşamadılar mı ? Bu kadar cahil olabilirler mi ? Elbette değiller , bal gibi biliyorlar.



Komşunuzu tanıyın, sevin, neye inanırsa inansın, hangi etnik kimliğe sahip olursa olsun çok sevin. Başınıza bir şey gelse ilk onun koşacağını düşünün. Tanışın yarın. Deneyin ne olursan ol yine gel demeyi. Kin, nefret gibi sözcüklerini sözlüğünüzden çıkarıp atın. Bırakın desteklediğiniz partinin , onun liderinin , eşbaşkanının , milletvekilinin sizi nasıl yönlendirdiğini. Kuran’ın , İncil’in , Tevrat’ın , sair diğer tüm inanç sistemlerinin söylediği ortak doğruya bakın. İnsanı sevmeye , yaratılanı sevmeye bakın yaratandan ötürü. Sevgisiz ortamın huzuru , sevgisizliğin kazananı yoktur.

ÇOK YÜZLÜLER

İnanmak istediğimizden mi, saflığımız yada bilgisizliğimizden mi ? Ya iki yüzlü bunlar deyip geçiyoruz, kolayımıza geliyor. Ya körü körüne inanıyoruz, tartmadan düşünmeden. En delikanlısı seninki mi benimki mi ? Ne yapacaksın ki ? Hangisinin boyu daha uzun ? İstersen bir de güreş tutsunlar. Bakalım kim kimin paçasını aşağı alacak. Ha seninki daha yengeç yürüyor demek kodumu oturtur. Öyleyse ne derse doğrudur.


Siyaset yapanlar ne iki yüzlü aslında, nede hep doğruları söylüyorlar. İşimize gelmiyor aslında. Ne pahasına olursa olsun söylenene inanmayıp, uzaktan verip veriştirmek ya da ne dediğine aldırmadan aslanım deyip şakşakçılık yapmak kolayımıza geliyor. Kabul edelim işler yolundaysa, oğlan sınavı kazandıysa, ufak da bir tatil yapabildiysek tamamdır. Kanla, canla, acılarla kurulmuş, bedavadan bulduğun Türkiye Cumhuriyeti Devleti üzerinde yay gitsin, sür keyfini gittiği yere kadar.

Neticede politikacı hedefine giderken ki gitmek istediği yer senin istemediğin bir yer olabilir, stratejik bir yol haritası paralelinde hareket etmek, taktik açıdan ustaca davranmak durumundadır. Siyaset kurumu yerli yerinde ve gerektiği kadar konuşma, her ağzına geleni söylememe, toplumun neye ne kadar hazır olduğuna, içinde bulunulan konjonktüre göre konuşma, hareket etme vs. gibi incelikleri gerektirir.

Politikacı pozisyonunu, bu durumunu, hizmet ettiği bir anlamda sorumlu olduğu toplumun menfaatine kullandığında dürüst bir tutum takınmış olur. Ancak bunu bir konfor alanı olarak görüp, durumu bir şeyleri saklama, gizleme, saptırma, suçlama, çamur atma vb. bir dolu maksatla kullandığında meselenin rengi değişir. Tek ayak üstünde elli tane yalan söyleyen politikacı profiline rastlamıyor ya da rastlamamış değiliz.

Buna “yalan, takiye, çokyüzlülük vs.” demekte mümkündür, “pozisyonun sorumluluğu bunu gerektiriyor” demekte. Ne olursa olsun çıkarılacak sonuç; politikacının ağzından her çıkanın, gerçekten içinden geçen olup olmadığı, gerçekleri ne kadar yansıtıp, yansıtmadığı noktasında çok emin olunmaması gerektiğidir. İyi dinlemek, alakadar olmak, memleketle biraz ilgilenmek, satır aralarını okumak, öncesine ve sürece bakmak, söylediklerini hazırdaki diğer gelişmelerle harmanlayarak anlamaya çalışmaktır lazım gelen.

Hergün onlarca kere dinlediğimiz açıklamalara birde bu pencereden bakarsak, mesela BDP’lilerin gün geçtikçe artan taleplerine şaşırmamak gerekir. Geçmişin talepleri o günün koşullarındaydı, o kadarını söyleyebiliyorlardı. Bugün ise ancak bugün söyleyebilecekleri kadarını söylüyorlar. Yarın ne talep edeceklerini Allah bilir. Oluşacak şartlara ve iktidarın neyi ne kadar çözdüğüne, becerdiğine bağlı. Aynı durum AKP, CHP, MHP içinde geçerli. Başbakan bir yıl önce başka söylemiş, şimdi başka söylüyormuş. Şaşırma. İnanmak yada inanmamak yetkin dahilinde. İyi niyetle ya da değil o gün o gerekmiş onu söylemiş, bugünde bu gerekiyor bunu söylüyor. Benzer durum CHP, MHP içinde geçerli. Aslında Kılıçdaroğlu seçmen tabanını genişletmenin, oylarını artırma ve iktidar yolunun CHP üzerindeki dinden uzak imajını (gerçekte böyle bir şey olsun ya da olmasın imajdan bahsediyoruz) yok etmekten geçtiğini düşünüyor. Bazen algılar gerçeğin önüne geçer ve yönetmesi gerçekten zordur. Dışınızdaki bir çok faktör meseleyi küçük bir kartopundan alır çığa dönüştürüverir. Altında ezilir kalırsınız. Hele de anı kaçırdıysanız. (Treni yani) Algıları yönetmekten bahsediyorum, ödün vermekten, kişiliğinden vermekten prensiplerden falan değil. Kılıçdaroğlu nasıl açık açık konuşsun şimdi. Ne yapmak istediğini anlasınlar yada anlamasınlar anında CHP’deki muhalefeti harekete geçireceğini biliyor.

Tamam şimdi bağlıyorum yazıyı. Tarafız diye her ağızdan çıkana körü körüne atlayıp, söyleyene ise babamızın oğluymuşcasına sarılmaktan, inanmaktan vazgeçtiğimiz gün, irdeleyen, sorgulayan, doğruyu arayan bir millet haline geldiğimiz gün, en azından çantada keklik olmaktan kurtarırız kendimizi. Post pahalı olur. İktidar ya da muhalefet iş başındakilerse daha bir dikkatli olurlar. Bak benden söylemesi . . .

DEMOKRASİYİ HAK EDİYOR MUSUN? KESİNLİKLE HAYIR!

Hiç alın teriyle, emekle kazanılanla babadan kalanın hali bir olur mu? Hele yoklukla okumuş, senelerce dirsek çürütmüş sonra iş hayatına atı...