Siyaset yapanlar ne iki yüzlü aslında, nede hep doğruları söylüyorlar. İşimize gelmiyor aslında. Ne pahasına olursa olsun söylenene inanmayıp, uzaktan verip veriştirmek ya da ne dediğine aldırmadan aslanım deyip şakşakçılık yapmak kolayımıza geliyor. Kabul edelim işler yolundaysa, oğlan sınavı kazandıysa, ufak da bir tatil yapabildiysek tamamdır. Kanla, canla, acılarla kurulmuş, bedavadan bulduğun Türkiye Cumhuriyeti Devleti üzerinde yay gitsin, sür keyfini gittiği yere kadar.
Neticede politikacı hedefine giderken ki gitmek istediği yer senin istemediğin bir yer olabilir, stratejik bir yol haritası paralelinde hareket etmek, taktik açıdan ustaca davranmak durumundadır. Siyaset kurumu yerli yerinde ve gerektiği kadar konuşma, her ağzına geleni söylememe, toplumun neye ne kadar hazır olduğuna, içinde bulunulan konjonktüre göre konuşma, hareket etme vs. gibi incelikleri gerektirir.
Politikacı pozisyonunu, bu durumunu, hizmet ettiği bir anlamda sorumlu olduğu toplumun menfaatine kullandığında dürüst bir tutum takınmış olur. Ancak bunu bir konfor alanı olarak görüp, durumu bir şeyleri saklama, gizleme, saptırma, suçlama, çamur atma vb. bir dolu maksatla kullandığında meselenin rengi değişir. Tek ayak üstünde elli tane yalan söyleyen politikacı profiline rastlamıyor ya da rastlamamış değiliz.
Buna “yalan, takiye, çokyüzlülük vs.” demekte mümkündür, “pozisyonun sorumluluğu bunu gerektiriyor” demekte. Ne olursa olsun çıkarılacak sonuç; politikacının ağzından her çıkanın, gerçekten içinden geçen olup olmadığı, gerçekleri ne kadar yansıtıp, yansıtmadığı noktasında çok emin olunmaması gerektiğidir. İyi dinlemek, alakadar olmak, memleketle biraz ilgilenmek, satır aralarını okumak, öncesine ve sürece bakmak, söylediklerini hazırdaki diğer gelişmelerle harmanlayarak anlamaya çalışmaktır lazım gelen.
Hergün onlarca kere dinlediğimiz açıklamalara birde bu pencereden bakarsak, mesela BDP’lilerin gün geçtikçe artan taleplerine şaşırmamak gerekir. Geçmişin talepleri o günün koşullarındaydı, o kadarını söyleyebiliyorlardı. Bugün ise ancak bugün söyleyebilecekleri kadarını söylüyorlar. Yarın ne talep edeceklerini Allah bilir. Oluşacak şartlara ve iktidarın neyi ne kadar çözdüğüne, becerdiğine bağlı. Aynı durum AKP, CHP, MHP içinde geçerli. Başbakan bir yıl önce başka söylemiş, şimdi başka söylüyormuş. Şaşırma. İnanmak yada inanmamak yetkin dahilinde. İyi niyetle ya da değil o gün o gerekmiş onu söylemiş, bugünde bu gerekiyor bunu söylüyor. Benzer durum CHP, MHP içinde geçerli. Aslında Kılıçdaroğlu seçmen tabanını genişletmenin, oylarını artırma ve iktidar yolunun CHP üzerindeki dinden uzak imajını (gerçekte böyle bir şey olsun ya da olmasın imajdan bahsediyoruz) yok etmekten geçtiğini düşünüyor. Bazen algılar gerçeğin önüne geçer ve yönetmesi gerçekten zordur. Dışınızdaki bir çok faktör meseleyi küçük bir kartopundan alır çığa dönüştürüverir. Altında ezilir kalırsınız. Hele de anı kaçırdıysanız. (Treni yani) Algıları yönetmekten bahsediyorum, ödün vermekten, kişiliğinden vermekten prensiplerden falan değil. Kılıçdaroğlu nasıl açık açık konuşsun şimdi. Ne yapmak istediğini anlasınlar yada anlamasınlar anında CHP’deki muhalefeti harekete geçireceğini biliyor.
Tamam şimdi bağlıyorum yazıyı. Tarafız diye her ağızdan çıkana körü körüne atlayıp, söyleyene ise babamızın oğluymuşcasına sarılmaktan, inanmaktan vazgeçtiğimiz gün, irdeleyen, sorgulayan, doğruyu arayan bir millet haline geldiğimiz gün, en azından çantada keklik olmaktan kurtarırız kendimizi. Post pahalı olur. İktidar ya da muhalefet iş başındakilerse daha bir dikkatli olurlar. Bak benden söylemesi . . .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder