Türkiye Cumhuriyetinde ister devlet düşmanlığından, hainliğinden, ister rejimle problemi olduğundan, ister içinde yaşadığı topluma öfkesinden, kötü niyetinden, ya dürüst olmadığından ya da yeterince yürekli olamadığından, her ne ise gerçek düşüncelerini, yüreğinden asıl geçenleri, niyetini direk dillendirmeyip yada dillendiremeyip eveleyen geveleyen, laf çevirerek anlatmaya çalışan, kulağını tersten gösteren, mehteran gibi iki ileri bir geri yapan, asıl maksadının üstüne bir kılıf uydurup, o şekilde amacına ulaşmaya çalışan çok oldu. Olmaya da devam ediyor.
Atatürk ile kurulu düzenleri, menfaat çarkları bozulanların ve onların zihniyetinde olanların hep bir hesabı oldu. Daha cumhuriyet kurulmadan, istiklal mücadelesi sırasında başladı. Bir karşı cephe oluşturdular, direk işgalcilerle iş tuttular. Kimisi saray üzerinden yaptı bu işi. Sürekli bir karalama hali içinde oldular. Yetmedi, iftiralar attılar, lobi, kulis yaptılar, kimileri dergahlar, tekkeler, tarikatlar üzerinden kışkırttılar, örgütler, partiler kurdular, ayaklanmalar, isyanlar. Osmanlı’nın zayıflaması da benzer sebeplerden değil mi? (Ben değil tarihçilerin kutbu söylüyor.) Cumhuriyetin yavaş yavaş kök salmasıyla nispeten sindiler ama gizli gizli düşmanlığı, propagandalarını sürdürdüler. Su uyudu, onlar uyumadı. Meydan buldukça sayıları arttı ve daha bir cüretkâr oldular. Yasal görünümlü siyasi parti oldular, siyasi partilerin içine sindiler. Medyada kendilerine yer buldular. Yazılar yazdılar, yorumlar yaptılar. Devletin en mahremlerine kadar nüfuz ettiler. Bu memleketin kurucusuna, bayrağına, ortak değerlerine hakarete varan laflar ettiler, silahlandılar, terörü kullandılar, içeri girdiler, çıktılar. Dünyanın en demokratik ülkesinde göremeyecekleri toleransı gördüler. Ne yazık günübirlik menfaat, basiretsizlik ve sapla samanın birbirine karıştırılmasından hep istifade ettiler. Bu canım ülke, devlet ise hep okların hedefi oldu.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temeli, perspektifi, dahası en güçlü tutkalı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü itibarsızlaştırmadan, düşüncelerini yıpratıp, yok etmeden bu coğrafyada devletimizin taş gibi duracağını, parçalanamayacağını bilenler içerdeki bu borazanlarını hep öttürdüler. Öyle bir noktaya getirdiler ki; zamanında, Milli Mücadelenin verilip, vatanın işgalden kurtuluşu sırasında, tüm dünyanın “Kemalizm” yada “Turkish Nationalist Forces” şeklinde adlandırdığı Kemal Paşanın yanında olanları, Kemalistleri, milliyetçi vatanseverleri, emperyalistleri dize getiren, korkulu rüyaları olan bu iradeyi yok sayacak noktaya getirdiler. Çünkü Atatürk fikri, Kemalizm, bunlar yok olmalıydı.
İçeride
de şu veya bu sebeple bu vatansever perspektiften hazzetmeyen ancak bunu
dillendiremeyen kesimler onu yaptılar olmadı, bunu yaptılar tutmadı. Neler
neler uydurdular. hep vardı. Kimi zaman dindar oldular Atatürk “dinsiz” oldu.
Kimi zaman sosyalist oldular Atatürk “diktatör” oldu. Hatırlayın bir ara “İkinci
Cumhuriyet” diye bir kavram atıldı ortaya. Aydın, ağır solcu görüntülü ama
alabildiğine liberal, rejim ile problemli birileri tutturdular da tutturdular “İkinci
Cumhuriyet” diye. Kimi yaklaşımlar PKK’yı andırıyordu. Öyle idi ise bile bunu
dillendirecek kadar cesur değildiler. Ülke ile bir problemleri yok görüntüsü
veriyorlardı ama “İkinci Cumhuriyet” ile asıl ve gizlenen amaç artık “Birinci
Cumhuriyet” ile bağlar kesilmeliydi. Çünkü “Birinci Cumhuriyet” Kemalizm’di,
“Ne Mutlu Türküm Diyene” idi, milli bayramlarımız idi. Belki de gizli “bölücü Kürtçülük”
yapıyorlardı. Direk bu şekilde dillendiremediklerinden stratejik olarak böyle
davranmaları daha doğru idi. Artık “İkinci Cumhuriyet” zamanı idi. Bu üstü
örtülü kopuş hamlesi hiç de küçümsenmeyecek destekler de gördü. Algıları öyle
bir noktaya getirdiler ki Türk’üm deyince ırkçılık yapıyordun sanki.
Bu kafa yapısındaki insanların nerelerle, ne iş tuttukları çıktı değil mi ortaya? Gitme çok geriye. Son 15 – 20 yılda neler neler yaşadı bu ülke. Millet demokrasiye sarıldı sarılmasına, lakin bizi uçurumun kenarına getiren davranışlar, alınan kararlar, Atatürkçü, Kemalist perspektifle, Türk Silahlı Kuvvetlerini savunanlarla dalga geçmeler, vesayetçilikle suçlamalar, bu insanlara verilen itibar, neredeyse tüm televizyon kanallarının onlara sonuna kadar açılması, televizyonlarda sabah akşam boy göstermeler, diğer taraftan vatandaşın cebinde olması gereken lakin bu adamların kazandıkları paralar, gidilen yol, uygulanan yöntem, peşinden koşulan perspektif. Ülkenin ideolojik olarak ne kadar hasar gördüğünün farkında bile değiliz. maalesef ! Şimdi de ne, ne kadar değişti yorumu size bırakıyorum.
Umarım artık akılla hareket eder bu millet, umarım en hakiki mürşide sarılır, devletin kurucusuna kurucu iradesine, ortaya koydukları ilkelere daha da sıkı sarılır.