Arapça
zlm, zulm kökünden gelip, dilimize birçok türemişiyle girmiş bir kelimedir, zulüm.
Daha ziyade güçlünün, güçlü olanın
kendinden olmayana, kendinden daha güçsüz olana, ahlaka, vicdana, kanuna,
nizama aykırı olarak kötü, acımasız, kıyıcı tutumu, davranışlarıdır. Kimi zaman
kanuna, kitaba uydurmak, yada şöyle hafiften gitmek bir şeyi değiştirmez. Zulüm
zulümdür. Malum ağırlığı, süresi, sürekli yapılıyor olması yani şiddeti
soykırıma kadar gider. İşin özü zulüm ağır bir suçtur.
Ne
kadar iğrenç bir kelime. İnsana, insan olmaya ne kadar uzak, en uzak. İş
hayatında bazen moda tabirle “mobing” kavramı geçer. Zulümdür işte. Sağını
solunu çekiştirmeye, yeni kavramlar aramaya gerek yok. Zulüm zulümdür.
Türemişleri
dedik ya; zalim onlardan biri mesela. Biz bazen zalim kelimesini ne kadar
yersiz yerlerde kullanıyoruz. Hani deriz ya “vay zalim vay” veya “seni zalımın
oğlu/kızı”. Utanmasak çok daha sevimli hale getireceğiz. Ne yapıyorsun yahu? Zalim
bu zalim! Zalim ne demek sen biliyor musun? Zulmeden. Yani dişini geçirdiğine
hayatı zehreden. Bak bu kadar uzun boylu olmasına gerek yok. Haklıya hakkını
teslim etmeyen de zalimdir. O ortamı hazırlayan, o ortamı yaratan, yöneten, müsaade
eden de zalimdir. Zamanında bize de yaptılar falan gibi bahanelerin arkasına
sığınmak var mı? Yok! Yok öyle şey. Yemezler. Kimisi Almanlar da bize yaptı der.
Yaptıysa yaptı. Bu senin de çoluğa çocuğa kıyacağın, yavrucakların canını,
kolunu, bacağını alacağın, aç bırakacağın anlamına gelmez. Allah büyük. İlla ki
müstehakını verecek. Belanı verecek. Verecek biliyorum. Verecek de o zamana
kadar olan o mazlumlara olacak.
Zalim
her yapıda, her köşe başında, her seviyede zalim. Üniversite sınavlarında soruları
çaldılar. Milyonlarca evladın hakkına girdiler. İstikballeri ile oynadılar.
Onların ve dahi onlardan olma çoluk çocuğun haklarına girdiler. Sen bir
hesapla. Ne kadar ağır. İlla can almak gerekmiyor dedim ya.
Evet
türemişleriyle var dilimizde. Neden fazlasıyla var? Çünkü bizim kültürümüzde
çok ama çok dikkat edilmesi gereken kavran. Günümüzde pek öyle görünmese de zulüm
biz de asla ve kata kabul görür bir kavram, hadise değildir. Sair milletler,
kültürlerde, başka din ve inançlarda nasıldır? O konuya hiç girmeyelim ama biz bırakın
zulmedenlerden olmayı Türkler tarih boyunca haklının, mağdurun ve mazlumun
yanında olmuştur. İlkokulda daha tarihimizin nüveleri serpiştirilirken küçücük
zihinlerimize, daha yeni kendimizin farkına varırken Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün
Modern Türkiye’sinin her zaman minnetle anacağım öğretmenleri “biz her zaman
haklının, mağdurun, zayıfın yanında saf tuttuk, tutarız, tutacağız” şiarını
anlatmışlardı. Bizim inancımız, dinimiz de öyle. Kuran diyor ki “Zulmedenlere
meyletmeyin yoksa ateşte siz de yanarsınız.” (Bir düşün bırak zalim olmayı,
zulmü yapan olmayı, desteklemeyi, hoş görmeyi, yaklaşmayı dahi yasaklıyor.) Bak
etrafına, bak dünyaya kendinden zayıfa zulmeden varsa o bizden değildir. Başka
bir ülkede ise zaten bizden değildir. İçimizden birileri ise araya karışmıştır.
Bir koltukta oturan, bir işin, şirketin, kurumun başında olan, kısaca bir erki
elinde tutarken kendinden olmayana, diğerine veyahut zayıfa, bu ülkenin
vatandaşına zulmediyorsa o bu ülkenin okullarında boşa okumuştur. Bu ülkenin
okullarında adam akıllı okuyan ve bu ülkenin anne ve babalarının yetiştirdiği
çocuklar zalim olamaz.
Aynı
kökten gelen bir başkası da mazlumdur mesela. Mazlum. Zulüm gören, hor görülen,
ezilen, hakkı yenen, maddi, manevi, herhangi bir varlığına saldırılan. O kadar
ki en temel hak olan yaşama hakkına kastedilen. Etraf öylesine mazlumlarla dolu
ki kusura bakma ama hiçbirimizin umurunda değil. Bazen içimizin yandığı oluyor,
belki, ne yapıyoruz? Televizyonun karşısında kuru bir vah vah. Sonra hiç.
Yasalar çerçevesinde ses mi çıkarıyoruz? Birisine dava mı açıyoruz? İlgili makama
yazı mı yazıyoruz? Bir dolu demokratik yöntem var. Ne yapıyoruz? Vah vah.
Mazlumlar dünyanın en yalnızları, en zayıfları. Kimi zaman bir halk olarak
yalnızlar, kimi zaman bir hayvan ırkı, kimi zaman insan, kimi zaman çocuk, kimi
zaman kundaktaki bir sabi. Çin Uygur Türklerine yapar, İsrail Filistin Halkına,
Myanmar Müslüman Halka. Bu zulmün düğmesine basan, uygulayanların hepsi
şerefsizdir. İnsan değildir. En büyük şerefsiz ise bu zulmü tetikleyen, olması
için tüm imkanlarını seferber edenlerdir. Evet onlar en büyük şerefsizlerdir. Medeni
kisve altından en medeniyet yoksunu en ilkel, en tehlikeli cinstir bunlar. İnsan
falan katiyen değillerdir. Mazlum hele bir düşün kundaktaki sabi, daha gözünü
açmamış, bir düşün hoplaya zıplaya okuluna gitmeye çalışan kız çocuğu, düşün canlı
canlı poşete doldurulup çöpe atılan yavru kediler, kürekle vura vura, bağıra
bağıra öldürülen yavru köpek, daha kanun önünü açar açmaz yemeyip, içmeyip,
yerlerde sürüyerek götürülen, götürülürken de zevk çığlıkları, kahkahalar
atılan zavallılar.
Aklıma
gelen son türemiş kelime ile bağlayalım. Mezalim. İşte bu uygulanan tüm cebir
şiddet, zulümler, haksızlıklar, kıyımlar. Evet işte bunların tamamı mezalim.
Dikkat burada bir yere bağlayacağım. Gerçek, samimi adaletin olduğu bir toplumda,
bir devlette, dünyada mezalim, zulüm ya olmaz ya da alabildiğine az olur.
Zalimler olsa da zulüm olmaz. Çünkü Mezalimin zıddı adalettir. Adalet. Ne kadar
güzel bir kelime adalet. Gerçek adaletin olduğu yerde zalimler kendine zulüm
edecek alan bulamazlar. Düşün şimdi dünyada gerçekten adalet olsa Filistin
Halkına bu yapılanlar yapılabilir mi? Mesela Uluslararası Adalet Divanı (ICJ)
gerçekten adalet mekanizmasını çalıştığı, katı yaptırımları olan bir merci olsa
bunlar yaşanır mı? Yaşanmaz!
Ne
güzel bir kelimesin sen adalet. Aklı olan herkesin sıkı sıkıya sahip çıkılması
gereken, herkese lazım olansın.