Kabul etsen de etmesen de bunu dünya
biliyor, takdir ediyor. Artık tarihe mal olmuş. Orta Anadolu’da bir avuç
toprağa sıkıştırılıp, hapsedilmiş, bir enkazın içinden çıkıp, bu büyük kahraman
ve arkadaşlarının sayesinde bağımsız bir devlet kurmuşuz. Kim bilir, ne bileyim
belki de sıkıştırıldığımız coğrafyada varlığımız sürecekti. Ama her yanımız kuşatılmış
halde, belki de bir başka Filistin hikayesi, zulmü yaşayacakken o muhteşem başarı
hikayesini yazmışız.
İşte o tarihi yazanlar, bağımsız devleti
kurup, devrimler gerçekleştiren, fabrikalar üstüne fabrikalar kurup bir toplumu
sadece siyaseten değil hemen her alanda, ekonomik olarak da ayağa kaldıranlar,
yani Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, yani senin, benim dedem, dedelerimiz
muasır medeniyetler seviyesi için okyanusu geçmişler, bize de dereyi geçmek
kalmış.
Öyle ya bağımsız kurulu düzen! Üstelik
demokrasi var. Al kendi kendini yönet. Daha ne belanı arıyorsun.
Sen, ben, hatta babalarımız ve
hatta kimilerimizin dedeleri dahi bilmez bağımsızlığın ne zorluklarla elde
edildiğini dolayısıyla ne demek olduğunu! Hiçbirimiz için beylik bir iki sözden
öteye gitmez bağımsızlığın anlamı. Çünkü esareti yaşamadık. Yoksun kalmadık. “Ben
ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış?
Şaşarım!” diyebilmen, bunu şöyle kılcal damarlarına kadar hissedebilmen için
esareti yaşaman lazım. Şöyle düşman çizmelerinin kapını kırarak mahremine
girmesi, çoluğunu, çocuğunu tekme tokat dövüp, öldürmesi, senin de çaresizlik içinde
bir şey yapamamanın kahrı ve hırsıyla isyan etmen, salya sümük ağlaman lazım ki
anlayabilesin. Sen Irak’ta Filistin’de, Suriye’de neler oluyor zannediyorsun?
Evet bağımsız Türkiye Cumhuriyeti
Devleti kurulmuş. Ve denmiş ki Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir. Demokratik,
lâik, sosyal, hukuk devletidir. Ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.
Dili Türkçedir. Bayrağı, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı “İstiklal
Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır.
Yani sana mis gibi kurulu düzeni
vermiş. Berbat etme diye de anayasana temel birkaç şeyi değiştirilemeyecek
şekilde yazmışlar. Allah’ım razı, mekanları cennet olsun.
Emperyalizme,
dünyaya kafa tutmayı becerebilmiş bağımsız bir devletin, çok şükür sınırları
belli bir vatanın var. Dünyanın en güzel bayrağı, bayrağın var. Öyle krallık,
padişahlık, otokrasi motokrasi yok. Özgür iradenle gidip oy verip, seni
yönetecekleri, temsilcilerini falan seçtiğin, belki de dünyanın en güzel yönetim
şekli olan demokrasi sana ataların tarafından altın tepside sunulmuş. Yok öyle
deme! Sen ne bir Saddam, ne bir Çavuşesku gördün. Yaşamadın öyle şeyler. Hayatın
kebaptı. Yaşasaydın kıymetini bilirdin. Gelinen
noktada yapılanlar, yapılmayanlar, becerilenler, becerilemeyenler. Başarılar,
başarısızlıklar. Geçtim hepsini. Çok
temel birkaç konu var ki neden ısrarla arkasında durmuyoruz? Hani atalarımız
okyanusu geçmişler bizim dereyi geçebilmemiz için sanki bir sal, bir sandal
olan çok temel iki üç konuya neden yapışmıyor, hayata geçirmek için var
gücümüzle uğraşmıyoruz? Her siyaset erbabı muhalefette iken bunları dillendiriyor
da iktidara gelince keser güce, kendine yontuyor. Oysa temel bu birkaç şey
olmadan ne yaparsan yap değil dereyi geçmek su birikintisinin üstünden atlayamazsın.
Refahın, medeniyetin, gelişmiş bir toplum, hukuk, demokrasi, bilimle yoğrulmuş
güçlü bir devlet, insanca yaşayan, imrenilen mutlu bir millet olmanın binlerce
kilometre yakınından geçemezsin.
1.
Demokrasinin olmazsa olmazı, kuvvetler
ayrılığı, denge ve denetim olacak. Hemde kusursuz olacak. Yasama, yargı,
yürütme birbirinden bağımsız hale gelecek. Ve hatta özerk, özgür olması gereken
kurum ve mecralar bunu mümkün olan en üst seviyede yaşayacaklar. Özgür basın
gibi, özerk merkez bankası gibi, özerk üniversiteler gibi. Yahu Yaradan dahi
evreni bir denge üzerine kurmuş, yaratmış. Anot var, katot var. Siyah beyaz, iyi
kötü, soğuk sıcak, kuzey güney, sağ sol, uzun kısa uzar gider. Denge olmaz ise
illaki son fiyaskodur. Düşün gazı olmayıp, freni olan araba hiçbir yere
varamaz. Tam tersi gazı olup freni olmayan araba da gün gelir bir duvara vurur
yada bir uçurum kaçınılmaz sondur. Bu demokrasinin ilk ayarıdır. Olmazsa
olmaaaaazzzzzzzz. Bitti.
2.
Anayasamızda da belirttiği üzere
hukuk devleti olunacak. Birinci maddede de değinildiği üzere bağımsız bir
yargınız olacak. Adalet mekanizması dibine kadar çalışacak. Kendini en zayıf,
en savunmasız hisseden vatandaş dahi şunu düşünecek; canımı sıkma devlete
giderim. Bu devlet ki gerçek bir hukuk devleti. Bu ülkenin bağımsız, tarafsız,
adil mahkemeleri, hakimleri, savcıları var. Yargıya bir gidersem görürsün gününü.
Allemi cihan, Bağdat’ta vali olsan hak yerini bulur. Temel insan hakları
zemininde sorunların neredeyse tamamı çözülebilir. Oysa biz bir türlü sapla samanı
birbirinden ayıramıyor, ayar tutturamıyoruz. Ya alabildiğine gevşetiyor, ipin
ucunu kaçırıyoruz, terör alıp başını gidiyor, ya öylesine sıkıyoruz ki canını
çıkarıyoruz. Oysa bunun evrensel ölçüleri var. Düşünce özgürlüğü mesela… Eyleme,
şiddete dönüşmediği sürece sorun yok. Ancak kanunların suç saydığı eylemlere
dönüşürse gereği hiç taviz vermeden yapılacak. Hakkın, hukukun, adaletin hüküm
sürdüğü bir yerde sorun olmaz. Öylesine çalışacak ki bu mekanizma insanlar
Türkiye’de yaşamak için can atacaklar. Türkiye’ye yatırım yapmak için
koşacaklar.
3.
Üretim. Çok temel bir yaklaşımla
üreteceksin, satacaksın, para kazanacaksın. Tüketerek değil, üreterek
büyüyeceksin. Harcadığından çok para kazanacaksın ki bu cendereden
kurtulabilesin. Parayı harca, malı mülkü sat harca, kredi al harca, direk al
harca, dolaylı al harca, harcamaya özendir harca. Olmaz! Ne kadar güzel şeyler
yaparsan yap, harcıyorsan çok enteresan değil. Dünyanın en büyük, en zor işini dahi
yapıyor olsan harcıyorsan çok bir esprisi yok. Üreteceksin! Üretmek zordur.
Para kazanmak zordur. Dünyaya satmak zordur. Rekabet etmek zordur. İthal
ettiğinden çok ihraç etmek zordur. Global bir marka olmak zordur. Gelişen
ekonomi ancak bunlarla mümkündür. Üreteceksin rekabet avantajı yakalayabildiğin
mecralarda üreteceksin, dünyaya satacaksın. Merak etme bunlar olursa denetlenebilen,
dengeli, insan haklarına saygılı, demokratik bir hukuk devletine, medeni bir
ülkeye yabancılarda gelir, yatırımcı da gelir. Hele 80 milyonluk bir pazar ise.
Hele jeopolitik anlamda avantajları var ise yatırımcı koşarak gelir. Yeter ki
iş yapabileceği sağlıklı ortamı görsün.
Bunlar olmaz ise hiçbir şey
olmaz. Olduğu sanılır. Tatlı rüyalar görülür. Uyanılır. Bu üçü olursa eğitimde
olur, sağlık da olur, tarım da olur, medeniyet de olur, birlikte yaşama iradesi
de olur.
Bu üçünden vazgeçmemek, en
azından çocuklarımız için dereyi geçebilmek ümidiyle…