Nerede
izlediğimi hatırlamıyorum bir programda Prof. Dr. İlber Ortaylı tarih bilmenin,
en azından bilinmesi gerekenlerin bilinmesi gerektiğinden bahsediyordu. Gelişmiş
ülkelerin tarih bilimi konusunda en zayıf olanlarında dahi ülkenin vatandaşı
bilmesi gereken temel bazı konuları, önemli tarihleri bilir diyordu.
Bu
arada ekrana bir vtr geliyor. Çanakkale Savaşının tarihini soruyorlar,
bizimkiler bilmiyor. Erzurum, Sivas Kongrelerini soruyorlar, yine bilinmiyor.
Kongrelerin kararlarından birkaç tanesini soruyorlar. Yok, cevap yok. Atatürk’ün
Samsun’a ayak bastığı tarih, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış tarihi,
Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu tarih, Atatürk İlkeleri? Yok, yok. Cevap yok.
Oysa
bu ülkede 20-30 yıl öncesine kadar okullarda neler neler öğretilirdi. Bugün yaşım
57 olmuş, neredeyse hiç şaşırmadan Osmanlı Padişahlarını sayarım. Bir solukta okurum
10 kıtasını İstiklal Marşının. Malazgirt Savaşını, İstanbul’un Fethini,
tarihlerini, 30 Ağustos’u, 9 Eylül’ü, Ertuğrul Gazi’yi, Şeyh Edebali’yi,
Fatih’i, Kanuni’yi, Atatürk’ü, İnönü’yü, Fevzi Çakmak’ı, Kazım Karabekir’i nasıl
bilmem? Cumhuriyetin idealist öğretmenleri ne öğretmenlerdi. Cumhuriyet onları
nasıl bir ruhla yetiştirmişti. Cumhuriyet, demokrasi, Atatürk, vatan, millet,
devlet aşığı öğretmenler. Biri ikisi değil. Hepsi birbirinden kıymetliydi.
Nasıl bir milli şuurla yetiştirilmişlerdi. Çok fesat sokuldu bu milletin
arasına. Alevi, sünni, sağ, sol. 70’li yıllarda sağcı solcu meselesi vardı. Öğretmenlerde
elbet etkilendiler bunlardan ama sağcı da olsalar, solcu da olsalar ne
vatansever öğretmenlerdi. Dedim ya tek dertleri vatan, millet, bayraktı.
Hiçbirinin Atatürk ile bir problemi olmadığı gibi Atatürk ilkelerinin
savunucularıydılar.
Bir
milleti yok etmenin en kolay yolu önce milli şuurun yok edilmesi, hep
dillendiriyoruz, toplumu bir arada tutan değerlerden, ilkelerden, ülkenin
kurucusu, lideri, bayrak, vatan, vatanseverlik ortak paydalarından uzaklaştırılmasıdır.
Kimisini din ile ayrıştırırsın, tarikatlar, dergahlar, cemaatler alır başını
gider, kimisini Osmanlıcı der koparırsın, kimisinde Kürt milliyetçiliğini kaşır,
kışkırtırsın. Bu ve benzer şekilde bölemediklerine de milli gün ve bayramlarını
unutturursun, Türk kelimesinden, Atatürk’ten uzaklaştırırsın vs. Bu şekilde milli
şuuru tahrip edilen, yok edilen toplumun ortak bir idealinin, birlikte yaşama
iradesinin kalmaması son derece doğaldır. Dikkat ediyor musun kimi ülkelerde ülke
işgal edilirken işgalciye direniş dahi göremiyorsun, hatta işgalcilerle işbirliği
yapıp, kendi yönetimlerini devirmeye kalkanlar oluyor. Örnek mi? Öncesinde
mesela Irak’a bak. Son dönemde şu Suriye’de olanlara bak. Suriyelileri
vatanlarında kalıp, savaşmadıkları için eleştiriyorsun ya; ebette haklısın. Ama
neden diye hiç sordun mu? Bu ihanet birdenbire zembille gökten inmiyor. On
yıllar içinde yavaş yavaş büyütüyorlar ruhsuzluğu, şuursuzluğu, ihaneti.
Söylediklerimize
paralel kendimize bakalım. Belli bir kesim PKK’ya sempati duymaya başlamış. O
kadar ki çözüm süreci döneminde kendi silahlı güçlerini kurmak, kendi
yönetimlerini oluşturmak gibi teşebbüsler oldu. Bir başka kesim demokrasiden, cumhuriyetten,
laiklikten uzaklaşmış. Her geçen gün sayıları artarken Osmanlıda Osmanlı diyor.
Bu kısmı devletin camisinin minberinden konuşurken atalarına rahmet okurken Sultan
Vahdeddin’i sayıyor da Atatürk’ü saymıyor. Bir cemaatin, tarikatın, bir hocanın
peşine düşmüş milyonlar. Maalesef eğitim sistemi o haldeki; sayesinde gençler
ne 18 Mart biliyor ne 23 Temmuz, ne de 4 Eylül. Her sene büyük coşkuyla
kutlanan milli bayramlar bize 29 Ekim’i, 23 Nisan’ı öğretir, unutmamıza fırsat
vermezdi. Muhteşemdi. Her sabah söylediğimiz andımız ruhumuzu okşardı. “Türk’üm,
doğruyum, çalışkanım” yerleşirdi bilinçaltımıza. Şimdi o da yok. Dedim ya
çeşitli yol ve yöntemlerle ülkenin sınırları içinde farklı başlıklar altında da
olsa milli şuurdan yoksun popülasyonu artırdıkça sonuç hiçte sevimli olmaz. Milyonlarca
Suriyeli ya da farklı ülkelerden sığınmacı doldu canım ülkeme. Ağzını açtığın
an senin gibi düşünmeyenler tarafından “hümanizm”, “Müslüman kardeşimiz” demagojisi
yapılıyor. Senin sahip olduğun milli şuura sahip olmayan milyonların ülkeye
dolmasında hiçbir mahsur görmüyorlar. İnanıyorlar. Kendimizi kandırmaya devam
ediyoruz ama görülüyor ki bunlar dönmeyecek. Yıllar oldu. Olacak da. Adam
burada düzen kurdu, kuruyor, kuracak. Sonrasında nasıl gidecek? Dikkat bu
milyonlarında hiçbiri Türkiye Cumhuriyeti ruhuyla büyümedi. Ne Atatürk, ne Karabekir,
ne İstiklal Marşı biliyor. Hiçbiri İstiklal Harbi’ni okumadı, Ne Alparslan, ne
Fatih, ne Kanuni, ne Birinci İnönü, ne Sakarya Meydan Muharebesi biliyor. Yahu bunlar
çok mu önemli. Tahmin edemeyeceğin kadar çok! Çoookkkkk önemli. Bilmesi dahi
yetmiyor. Bunlar konuşulduğunda duyguları kabarmalı. Kabarmıyor. Kabarmayacak. Allah
korusun zora düştüğümüzde hiçbiri kaba tabirle iplemeyecek, umursamayacak. Ya
işbirliği yapacak zalimle, ya Yunanistan’a, Bulgaristan’a Gürcistan’a kaçmanın
yollarını arayacak. Senin ülkene ne olduğu konusu umurlarına gitmeyecek. Evet verdiğim
örneklerdeki nüfusu şöyle kabaca toplarsan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
kurucu iradesinden, ilkelerinden, milli ruhundan, şuurundan uzak milyonlar
oluştuğunu görürsün.
Toparlarsak;
Türkiye’de siyasi partilerin ideolojileri her ne olursa olsun Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin omurgasını oluşturan cumhuriyetçilik, devrimcilik, laiklik,
devletçilik, halkçılık, milliyetçilik ilkeleri ile çelişmemelidir. Yine anayasamızın
ilk üç maddesi olan “1. Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.”, “2. Türkiye
Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan
haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” ve “3. Türkiye
Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı,
şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı
“İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır.” olan bu maddelere sıkı sıkıya bağlı
olmak zorundadır. Kimse bu omurgaya, ilkelere ve anayasanın ilk üç maddesine
muhalefet eden, bunları şu veya bu şekilde yıpratan bir parti olmamalıdır.
Kabul görmemelidir. Yalnızca parti değil, ülkenin omurgasına muhalefete eden STK,
cemaat, tarikat vb de olmamalıdır. Aksi hali gelişmiş, en gelişmiş, ileri, en
ileri, süper v.b. eklerle bir araya getirilmiş demokrasiler ile açıklayamazsın.
İnsan haklarıyla, düşünce özgürlüğüyle vs açıklayamazsın. Üniter devleti olumsuz
süreçlere zorlayacak, dışarıya karşı zayıf düşürecek, milyonlarca vatandaşının rahatını,
huzurunu kaçıracak her türlü yaklaşım kabul görmemelidir. Görüyorsa da olacakları
hak etmişsindir.