3 Ağustos 2024 Cumartesi

UMARIM COĞRAFYAYA AKIL DOLU BİR MESAFEDE DURURUZ

 İnsan için kullanılan hiçbir sıfatın kullanılamayacağı Allah’ından bulasıca Netanyahu ve avaneleri, hani şu ABD Kongre üyeleri, dünyaya insan olmadıklarını, dünya sağlık örgütü, dünya gıda programı, UNICEF, karbon gazı, aç çocuklar, yeşil dünya ve bunların hepsinin Netanyahu gibi olanlar için, ABD Kongre üyeleri için palavra olduğunu , işlerine gelmediği zaman nasıl bir canavara, nasıl bir zalime dönüştüklerini gösterirken dünya üzerinde her dinden, her milletten, sağduyulu milyonlarca insan ve tabi ki biz Türk toplumu tepkiler veriyoruz.

O, garip bir şekilde, ısrarla kendimize çok yakın, gereğinden fazla yakın hissettiğimiz, hani neredeyse, yani utanmasak neredeyse canımız Türkçemizi bırakıp, dillerini öğrenmek çabasına girişeceğimiz Arap dünyası ağırlıklı olarak suskun. Evet 450 milyonluk Arap dünyası. İsrail’deki Yahudi sayısı 7,5 milyon, tüm dünyadaki Yahudi nüfusu ise 15 milyon civarında. Bir düşün 450 milyon, karşısında 15 milyon. Burada bir parantez açayım. Ben halkların birbirleriyle sorunu olmadığına inananlardanım. Haltı yiyen, insanlığı uçuruma sürükleyenler halklarını zerre düşünmeyen, halkalarının refahı dışında başka ajandaları olan yönetimler. Bu zulüm iş başındakilerin zulmü. Yahudi ya da Arap halkını meselenin dışında tutmak gerek. Onlara cephe almak, kin beslemek katiyen doğru değil. Nitekim gerek İsrail, gerek dünyadaki milyonlarca Yahudi Netanyahu iktidarının yaptıklarını her ortamda protesto ediyorlar.

Konuya dönüyorum. Ne dedim Arap nüfus 450 milyon Yahudi nüfus 15 milyon. Arapların 23 devleti var, Yahudilerin yalnızca 1. Araplar Umman Denizinden Akdeniz’e, Atlas Okyanusundan Hint Okyanusuna, Orta Doğu ve Afrika’ya yayılmış, yaklaşık 13 milyon km²lik bir coğrafyanın üzerinde oturuyorlar. Yahudiler bir avuç, yalnızca 22 bin km². Mukayese bile edemezsiniz. Pasta grafiğine koysanız Yahudilerin yüzölçümü grafikte görünmez bile. Bak dahası var; dünya petrol rezervinin yarısı Arap coğrafyasında. Bu nasıl bir güç biliyor musun? Düşünebiliyor musun tüm dünyadaki petrol rezervinin yarısı Araplarda kalan yarısı 182 ülkede. Doğalgazı saymıyorum bile. Ya da dur onu da yazalım, evet, onun da yanılmıyorsam %40’ı Orta Doğu coğrafyasında. Şimdi diyebilirsin ki o küçücük İsrail bilimde, teknolojide, ekonomik büyüklükte almış başını gitmiş, dünyaya yayılmış lobi faaliyetleri mukayese götürmez daha üstün. Doğru. Kesinlikle öyle. Hatta ABD'de arkasında. Ancak karşısındaki büyüklükte tekrar bir daha bakılması gereken bir büyüklük. Bir daha bakar mısınız o rakamlara.

Ne demek istediğimi izah edebilmek için yakın gelecekten bir iki örnek vereyim. Uzağa gitmeyelim. Mesela ilki; elde avuçta hiçbir şey yokken Atatürk’ün tüm dünyaya kafa tutuşu. İstiklal Savaşımız. İkincisi de daha yakın bir geçmişten olsun. Elbette Kurtuluş Savaşı’mızla kıyaslanmaz ama yine dünyayı karşısına, her türlü ambargoyu ve hatta saldırıyı, savaşı göze alarak Ecevit’in Kıbrıs’a çıkarma yapma kararı. Yani Kıbrıs Barış Harekâtı. Demem o ki işe ilk önce sahip çıkması gerekenler neredeler? Madem hem aynı etnik köken, hem din kardeşliği var. Neden birbirlerine sahip çıkmazlar? Sonra Osmanlı'nın son döneminde yaptıkları gelir aklıma. Şaşırmam bu hallerine.

Mazlum Gazze bebelerine kıyamam. Onlara yapılana kıyamam. Onlar için koyulan tepkilere dibine kadar desteğim. Çocuklar ölmesin. Mezalim karşısında sessiz kalan dilsiz şeytandır. Kendi ülkemize, kendi çocuklarımıza karşı olan sorumluluklarımızı unutmadan, kendi evlatlarımızın canlarını, geleceklerine halel getirmeden, tehlikeye sokmadan, tam da bu ölçüde, ölçüsünde ve diplomatik tepkilerle sonuna kadar tavrımızı ortaya koymaya evet. Ölçüyü kaçırmadan, ettiğimiz laflara dikkat ederek, akıl dolu, siyaset dolu.

Fakat ben şu Araplardan çok Arapçı tutumu, bu anlamda ölçünün kaçmasını içime sindiremiyorum. Bizler Türkiye’yiz. Bizler Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Arap’ıyla Türk’üz, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Önce kendi vatandaşlarımıza karşı, Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde birbirimize karşı sorumluluklarımız var. Bizim devletimiz, milletimiz, vatanımız, bayrağımız, ortak bir dilimiz, Atatürk’ümüz, kurucu irade ve ilkelerimiz var.

Din kardeşliği üzerinden din diye ısrarla Arap gelenek, görenek, yaşam biçim ve yaklaşımlarının Türk milletine, milletimize sirayet etmesi, isteyen seve seve öğrensin elbet ama ısrarla Arapçanın bir şekilde öğretilmeye çalışılması. Okullarda seçmeli ders oldu. Bir ara zorunlu dil olacağı basına yansımıştı. Sadece İmam Hatiplerde zorunlu. Öyle bir durum olmadı. Hoş hangi yabancı dil dersi olursa olsun seçmeli olması gerektiğine inanıyorum. Ben zorla Fransızca neden öğreteyim ki? Bu yaklaşım bence rahatsızlık verici. Hele de dinini öğrenebilmek için Arapça öğrenilmesinin bir zorunlulukmuş gibi algılanması. Ve Arap alfabesi ile yazılmış her yazının sanki kutsalmış gibi algılanması.

Bu konuya bu kadar meraklı, istekli olmamız neden?

Tarihteki 6.000 civarı etnik topluluk içinde Türk’lerin tarihin hemen her döneminde devlet kurmaları Türk devlet kurma geleneğini veya Türk devlet geleneğini oluşturmuştur. Bunun ne kadar kıymetli olduğu tartışmaya açık mı? Değil tabi ki! Çok çok kıymetli ve ne kadar iftihar etsek az. Osmanlı’da öyle kuruldu ve ne kadar Türklükten uzaklaştı o kadar işi zorlaştı. Bir çok tarihçi özellikle hilafet ile yoğunluğu artan Arap perspektifinin Osmanlı’yı Türklükten uzaklaştırdığı ve o güçlü devletin sonunu hazırladığını söyler.

Arap tarihi İslamiyet öncesi çok tartışmalı. Asurlular zamanında Arap ismi geçmeye başlıyor. Ancak Arap ismi devlet olarak İslamiyet sonrası anılmaya başlıyor. Peygamberimiz, sonrasında dört halifesi. Ve sonrasında Emeviler, Abbasiler dönemi var. Sonrasında Arap coğrafyasının önemli bir bölümü Osmanlı yönetimine geçiyor. Osmanlının sona yaklaştığı dönemlerde Suud ailesinin isyanları. Artan Arap milliyetçiliği, Osmanlıdan kopuş var. Var ama bağımsız bir devlet falanda yok. Cezayir ve Tunus’un Fransız mandası, Libya’nın İtalya sömürgesi, Mısır’ın, İngiliz mandasına girişi var. 1. Dünya Savaşında özellikle İngilizler ile savaşırken İngilizlerin kışkırtması ile Araplar’ın isyanı var. İşin özü Osmanlının sonunu hazırlayanlardan biri de Araplar değil mi? İngilizlerle birlik olan Mekke Emiri Şerif Hüseyin gerçeği yok mu?

Kendini Arap Kültüründen sıyıran bir anlamda dönebildiği kadar fabrika ayarlarına dönen Türkler, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurdular. Modern Türkiye Cumhuriyeti yurtta barış dünyada barış gibi, en hakiki mürşit ilimdir ve fendir gibi, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir gibi ilkelerle insan haklarına saygılı, milli dayanışma ve adaletin olduğu,  huzurlu bir toplum, millet, devlet olarak muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmak gibi bir hedefe ulaşmaya çalışırken içinde bulunduğumuz coğrafyada yaşananlar hepimizce malum. Her ne kadar İran Arap olmasa da şahın devrilmesi Humeyni rejimi, bölgedeki mezhep problemleri, terör örgütleri, Irak-İran Savaşı, Irak’ın Kuveyt’e girmesi. Artık neler neler. Filistin malum. Son dönemde patlayan Arap Baharı süreci. Tunus, Ürdün, Mısır, Cezayir. Rejimi değişen, değişmeyenler. Irak bitik. Suriye bitik. Libya parça pinçik, Yemen bitik. Yani bir şeyler söylemek, müdahil olmak kolay da sıyrılmak hiç kolay değil.

Biz önümüze bakalım derken burnumuzun dibinde yaşananlardan ancak sağlıklı, doğru politikalarla sıyrılmamız mümkün. Sadece dış politika da değil. Her attığımız adımda. Eğitimde, sağlıkta, hukukta, ekonomide. Maalesef başta Suriyeliler olmak üzere 10 milyonun üzerinde, kimilerinin iddiasına göre de 15 milyon mülteci girdi zaten ülkemize. Bunun nasıl bir büyüklük olduğunun, bu halin başımıza ne işler açabileceğinin, ülkemiz, çoluğumuz çocuğumuzun geleceği açısında nasıl büyük bir tehlike olduğunun farkında değiliz. Kimi dostlarla konuşurken “din kardeşimiz”, “ne yani ortada mı bıraksaydık” benzeri beylik laflar ediyor olmaları gerçekten şaşırtıcı, üzücü. Bu kadar da bir haber, ya da bu kadar da gamsız, duyarsız  olunmaz ki. Hala gereksiz bir hamaset, bir kuru kabadayılık peşindeyiz. Akılcı değiliz. Kesinlikle akılcı değiliz. Israrla sanki kendimizi o coğrafyaya bulaştırma çabasındayız. Durup durup, kendimize çok yakın hissettiğimizden, ısrarla o coğrafyaya oynamaktan vazgeçmiyoruz.

Tehlikeli oyunlar oynanıyor. Kimse bana kenarda durarak etkili bir oyuncu olamayız falan gibi laflar etmesin. Sakın etmesin. Ben Türkiye’nin bu şekilde bir etkili oyuncu olmasını istemiyorum. Türkiye ABD gibi olmasın zaten. Türkiye İngiltere, Fransa gibi olmasın zaten. Türkiye zalim olmasın zaten. Türkiye’nin vizyonunu Kurucusu Atatürk koymuş “Yurtta barış, dünyada barış” Nokta. Umarım inanç, mezhep, dostluk, kardeşlik vb gibi sebeplerden, duyulan yakınlıktan dolayı rasyonel olmayan, akılcı olmayan çıkışlar yapmayız. Kim ne yaparsa yapsın, kim kiminle savaşırsa savaşsın herkese olması gerektiği kadar mesafede durmayı biliriz. Suriye’de yaptığımız hatalara bak. Sonuçlara bak. Rusya Ukrayna savaşındaki dengeli, adil duruşumuza, akıllı siyasetimize bak.

Umarım Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ortaya koyduğu yol haritası ve ilkelerle, yine gösterdiği hedefe kilitlenir, coğrafyada yaşananlara akıl dolu bir mesafede dururuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ZULÜM

Arapça zlm, zulm kökünden gelip, dilimize birçok türemişiyle girmiş bir kelimedir, zulüm. Daha ziyade güçlünün, güçlü olanın kendinden olmay...