İnsan için kullanılan hiçbir sıfatın kullanılamayacağı Allah’ından bulasıca Netanyahu ve avaneleri, hani şu ABD Kongre üyeleri, dünyaya insan olmadıklarını, dünya sağlık örgütü, dünya gıda programı, UNICEF, karbon gazı, aç çocuklar, yeşil dünya ve bunların hepsinin Netanyahu gibi olanlar için, ABD Kongre üyeleri için palavra olduğunu , işlerine gelmediği zaman nasıl bir canavara, nasıl bir zalime dönüştüklerini gösterirken dünya üzerinde her dinden, her milletten, sağduyulu milyonlarca insan ve tabi ki biz Türk toplumu tepkiler veriyoruz.
O, garip bir
şekilde, ısrarla kendimize çok yakın, gereğinden fazla yakın hissettiğimiz,
hani neredeyse, yani utanmasak neredeyse canımız Türkçemizi bırakıp, dillerini
öğrenmek çabasına girişeceğimiz Arap dünyası ağırlıklı olarak suskun. Evet 450
milyonluk Arap dünyası. İsrail’deki Yahudi sayısı 7,5 milyon, tüm dünyadaki
Yahudi nüfusu ise 15 milyon civarında. Bir düşün 450 milyon, karşısında 15
milyon. Burada bir parantez açayım. Ben halkların birbirleriyle sorunu
olmadığına inananlardanım. Haltı yiyen, insanlığı uçuruma sürükleyenler
halklarını zerre düşünmeyen, halkalarının refahı dışında başka ajandaları olan
yönetimler. Bu zulüm iş başındakilerin zulmü. Yahudi ya da Arap halkını
meselenin dışında tutmak gerek. Onlara cephe almak, kin beslemek katiyen doğru
değil. Nitekim gerek İsrail, gerek dünyadaki milyonlarca Yahudi Netanyahu
iktidarının yaptıklarını her ortamda protesto ediyorlar.
Konuya dönüyorum. Ne
dedim Arap nüfus 450 milyon Yahudi nüfus 15 milyon. Arapların 23 devleti var,
Yahudilerin yalnızca 1. Araplar Umman Denizinden Akdeniz’e, Atlas Okyanusundan
Hint Okyanusuna, Orta Doğu ve Afrika’ya yayılmış, yaklaşık 13 milyon km²lik bir
coğrafyanın üzerinde oturuyorlar. Yahudiler bir avuç, yalnızca 22 bin km².
Mukayese bile edemezsiniz. Pasta grafiğine koysanız Yahudilerin yüzölçümü
grafikte görünmez bile. Bak dahası var; dünya petrol rezervinin yarısı Arap
coğrafyasında. Bu nasıl bir güç biliyor musun? Düşünebiliyor musun tüm
dünyadaki petrol rezervinin yarısı Araplarda kalan yarısı 182 ülkede. Doğalgazı
saymıyorum bile. Ya da dur onu da yazalım, evet, onun da yanılmıyorsam %40’ı
Orta Doğu coğrafyasında. Şimdi diyebilirsin ki o küçücük İsrail bilimde,
teknolojide, ekonomik büyüklükte almış başını gitmiş, dünyaya yayılmış lobi
faaliyetleri mukayese götürmez daha üstün. Doğru. Kesinlikle öyle. Hatta ABD'de
arkasında. Ancak karşısındaki büyüklükte tekrar bir daha bakılması gereken bir
büyüklük. Bir daha bakar mısınız o rakamlara.
Ne demek istediğimi
izah edebilmek için yakın gelecekten bir iki örnek vereyim. Uzağa gitmeyelim.
Mesela ilki; elde avuçta hiçbir şey yokken Atatürk’ün tüm dünyaya kafa tutuşu.
İstiklal Savaşımız. İkincisi de daha yakın bir geçmişten olsun. Elbette
Kurtuluş Savaşı’mızla kıyaslanmaz ama yine dünyayı karşısına, her türlü
ambargoyu ve hatta saldırıyı, savaşı göze alarak Ecevit’in Kıbrıs’a çıkarma
yapma kararı. Yani Kıbrıs Barış Harekâtı. Demem o ki işe ilk önce sahip çıkması
gerekenler neredeler? Madem hem aynı etnik köken, hem din kardeşliği var. Neden
birbirlerine sahip çıkmazlar? Sonra Osmanlı'nın son döneminde yaptıkları gelir
aklıma. Şaşırmam bu hallerine.
Mazlum Gazze
bebelerine kıyamam. Onlara yapılana kıyamam. Onlar için koyulan tepkilere
dibine kadar desteğim. Çocuklar ölmesin. Mezalim karşısında sessiz kalan dilsiz
şeytandır. Kendi ülkemize, kendi çocuklarımıza karşı olan sorumluluklarımızı
unutmadan, kendi evlatlarımızın canlarını, geleceklerine halel getirmeden,
tehlikeye sokmadan, tam da bu ölçüde, ölçüsünde ve diplomatik tepkilerle sonuna
kadar tavrımızı ortaya koymaya evet. Ölçüyü kaçırmadan, ettiğimiz laflara
dikkat ederek, akıl dolu, siyaset dolu.
Fakat ben şu
Araplardan çok Arapçı tutumu, bu anlamda ölçünün kaçmasını içime
sindiremiyorum. Bizler Türkiye’yiz. Bizler Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla,
Arap’ıyla Türk’üz, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Önce kendi
vatandaşlarımıza karşı, Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde birbirimize
karşı sorumluluklarımız var. Bizim devletimiz, milletimiz, vatanımız,
bayrağımız, ortak bir dilimiz, Atatürk’ümüz, kurucu irade ve ilkelerimiz var.
Din kardeşliği
üzerinden din diye ısrarla Arap gelenek, görenek, yaşam biçim ve
yaklaşımlarının Türk milletine, milletimize sirayet etmesi, isteyen seve seve
öğrensin elbet ama ısrarla Arapçanın bir şekilde öğretilmeye çalışılması.
Okullarda seçmeli ders oldu. Bir ara zorunlu dil olacağı basına yansımıştı.
Sadece İmam Hatiplerde zorunlu. Öyle bir durum olmadı. Hoş hangi yabancı dil
dersi olursa olsun seçmeli olması gerektiğine inanıyorum. Ben zorla Fransızca
neden öğreteyim ki? Bu yaklaşım bence rahatsızlık verici. Hele de dinini
öğrenebilmek için Arapça öğrenilmesinin bir zorunlulukmuş gibi algılanması. Ve
Arap alfabesi ile yazılmış her yazının sanki kutsalmış gibi algılanması.
Bu konuya bu kadar
meraklı, istekli olmamız neden?
Tarihteki 6.000
civarı etnik topluluk içinde Türk’lerin tarihin hemen her döneminde devlet
kurmaları Türk devlet kurma geleneğini veya Türk devlet geleneğini
oluşturmuştur. Bunun ne kadar kıymetli olduğu tartışmaya açık mı? Değil tabi
ki! Çok çok kıymetli ve ne kadar iftihar etsek az. Osmanlı’da öyle kuruldu ve
ne kadar Türklükten uzaklaştı o kadar işi zorlaştı. Bir çok tarihçi özellikle
hilafet ile yoğunluğu artan Arap perspektifinin Osmanlı’yı Türklükten
uzaklaştırdığı ve o güçlü devletin sonunu hazırladığını söyler.
Arap tarihi
İslamiyet öncesi çok tartışmalı. Asurlular zamanında Arap ismi geçmeye
başlıyor. Ancak Arap ismi devlet olarak İslamiyet sonrası anılmaya başlıyor.
Peygamberimiz, sonrasında dört halifesi. Ve sonrasında Emeviler, Abbasiler
dönemi var. Sonrasında Arap coğrafyasının önemli bir bölümü Osmanlı yönetimine
geçiyor. Osmanlının sona yaklaştığı dönemlerde Suud ailesinin isyanları. Artan
Arap milliyetçiliği, Osmanlıdan kopuş var. Var ama bağımsız bir devlet falanda
yok. Cezayir ve Tunus’un Fransız mandası, Libya’nın İtalya sömürgesi, Mısır’ın,
İngiliz mandasına girişi var. 1. Dünya Savaşında özellikle İngilizler ile
savaşırken İngilizlerin kışkırtması ile Araplar’ın isyanı var. İşin özü
Osmanlının sonunu hazırlayanlardan biri de Araplar değil mi? İngilizlerle
birlik olan Mekke Emiri Şerif Hüseyin gerçeği yok mu?
Kendini Arap
Kültüründen sıyıran bir anlamda dönebildiği kadar fabrika ayarlarına dönen
Türkler, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurdular. Modern Türkiye Cumhuriyeti
yurtta barış dünyada barış gibi, en hakiki mürşit ilimdir ve fendir gibi,
egemenlik kayıtsız şartsız milletindir gibi ilkelerle insan haklarına saygılı,
milli dayanışma ve adaletin olduğu,
huzurlu bir toplum, millet, devlet olarak muasır medeniyetler
seviyesinin üzerine çıkmak gibi bir hedefe ulaşmaya çalışırken içinde
bulunduğumuz coğrafyada yaşananlar hepimizce malum. Her ne kadar İran Arap
olmasa da şahın devrilmesi Humeyni rejimi, bölgedeki mezhep problemleri, terör
örgütleri, Irak-İran Savaşı, Irak’ın Kuveyt’e girmesi. Artık neler neler.
Filistin malum. Son dönemde patlayan Arap Baharı süreci. Tunus, Ürdün, Mısır,
Cezayir. Rejimi değişen, değişmeyenler. Irak bitik. Suriye bitik. Libya parça
pinçik, Yemen bitik. Yani bir şeyler söylemek, müdahil olmak kolay da sıyrılmak
hiç kolay değil.
Biz önümüze bakalım
derken burnumuzun dibinde yaşananlardan ancak sağlıklı, doğru politikalarla
sıyrılmamız mümkün. Sadece dış politika da değil. Her attığımız adımda.
Eğitimde, sağlıkta, hukukta, ekonomide. Maalesef başta Suriyeliler olmak üzere
10 milyonun üzerinde, kimilerinin iddiasına göre de 15 milyon mülteci girdi
zaten ülkemize. Bunun nasıl bir büyüklük olduğunun, bu halin başımıza ne işler
açabileceğinin, ülkemiz, çoluğumuz çocuğumuzun geleceği açısında nasıl büyük
bir tehlike olduğunun farkında değiliz. Kimi dostlarla konuşurken “din
kardeşimiz”, “ne yani ortada mı bıraksaydık” benzeri beylik laflar ediyor
olmaları gerçekten şaşırtıcı, üzücü. Bu kadar da bir haber, ya da bu kadar da
gamsız, duyarsız olunmaz ki. Hala
gereksiz bir hamaset, bir kuru kabadayılık peşindeyiz. Akılcı değiliz.
Kesinlikle akılcı değiliz. Israrla sanki kendimizi o coğrafyaya bulaştırma
çabasındayız. Durup durup, kendimize çok yakın hissettiğimizden, ısrarla o
coğrafyaya oynamaktan vazgeçmiyoruz.
Tehlikeli oyunlar
oynanıyor. Kimse bana kenarda durarak etkili bir oyuncu olamayız falan gibi
laflar etmesin. Sakın etmesin. Ben Türkiye’nin bu şekilde bir etkili oyuncu
olmasını istemiyorum. Türkiye ABD gibi olmasın zaten. Türkiye İngiltere, Fransa
gibi olmasın zaten. Türkiye zalim olmasın zaten. Türkiye’nin vizyonunu Kurucusu
Atatürk koymuş “Yurtta barış, dünyada barış” Nokta. Umarım inanç, mezhep,
dostluk, kardeşlik vb gibi sebeplerden, duyulan yakınlıktan dolayı rasyonel
olmayan, akılcı olmayan çıkışlar yapmayız. Kim ne yaparsa yapsın, kim kiminle
savaşırsa savaşsın herkese olması gerektiği kadar mesafede durmayı biliriz.
Suriye’de yaptığımız hatalara bak. Sonuçlara bak. Rusya Ukrayna savaşındaki
dengeli, adil duruşumuza, akıllı siyasetimize bak.
Umarım Gazi Mustafa
Kemal Atatürk’ün ortaya koyduğu yol haritası ve ilkelerle, yine gösterdiği
hedefe kilitlenir, coğrafyada yaşananlara akıl dolu bir mesafede dururuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder