29 Nisan 2025 Salı

DEVLET


Hun İmparatorluğunun kurucusu Teoman, onun oğlu Mete Han, efsane hükümdar Atilla, Selçuklu Devletini kurucusu Tuğrul Bey, Anadolu’nun kapılarını Türklere açan Alparslan, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi, çağ açıp, çağ kapatmış Fatih Sultan Mehmet Han hak vaki olduğunda bu dünyadan göçtüler.

Vatanı, milleti yedi düvel düşmandan kurtaran, İstanbul’un ikinci fatihi, devletimizin, Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk, yakın silah arkadaşları Mareşal Fevzi Çakmak, Şark Fatihi Kazım Karabekir, Milli Şef, Cumhurbaşkanı ve Başbakan Mustafa İsmet İnönü ne yazık ki artık yoklar, yüreklerdeler.

Ecdadımız ne büyük kağanlar, padişahlar, ne kıymetli paşalar, beyler, komutanlar, ne güçlü siyasetçiler, devlet adamları gördü. Hepsi de ömür denen sayılı günlerini doldurdu, terki diyar ettiler. Hanlığın, hakanlığın, padişahlığın, krallığın hüküm sürdüğü, tahta oturanın bir ömür boyu kaldığı dönemlerde dahi neredeyse hiçbiri kurduğu, ya da başına geldiği devletle birlikte doğup, birlikte ölmedi. Post, taht, koltuk, makam kimselere kalmadı. İnsanoğlu; ölümlü olmasından sebep dünyaya dahi hükmetse netice de gün geldi makamı, koltuğu birilerine bıraktı ve gitti.

Öyle ise bu ahir ömürde milletler için asıl olan nedir? Bu büyük devlet adamlarının ortak vizyonu, misyonu nedir? En azından gerçek manada lider olmuş, halkının, milletinin kahramanı olmuş olanların perspektifi neydi? Hepsinin evet hepsinin ortak perspektifi; halklarına dünya üzerinde bağımsız, özgür, onurlu, güzel yaşayacakları bir alan açmaktı. Bağımsızlıklarını, vatan ettikleri topraklar üzerinde, kurdukları devlet ile taçlandırıp, işbu devleti güçlendirerek, on yıllar, yüz yıllar boyu kalıcı olmasını sağlamaktı. Hepsi de devleti yaşatmak için insanı, milleti yaşatmanın gerek olduğunu ve yine insanı yaşatmak içinse gerekenin devlet olduğunu, devletin yapısı olduğunu, kurum olduğunu idrak etmişlerdi. Büyük devlet adamlarının hiçbirinin işi “-mış” gibi yapmak değildi.

Öyle olduğu için binlerce yıl öncesinden, Oğuz Kağan’dan başlayarak bağımsızlık, bağımsız olma, devlet kurma ideali hep var oldu. Atalarımızın farklı zamanlarda, farklı bölgelerde artarda kurdukları devletlerle Türk Devlet Geleneği oluştu. Ya dönemlerine, çağa öncülük ettiler ya da ayak uydurdular. Değiştiler, geliştiler. Bir devlet yıkıldı ise dahi yenisini kurdular. İşin özü devlet, kurum, adalet hep var oldu. Tabi ki kimileri devleti kuran oldu, övgülere mazhar oldu, minnetle anıldı, kimileri de devlet demedi, kurum demedi, millet demedi, ben dedi, otağ dedi, saray dedi, koltuk dedi, zafiyet gösterdi, nefsine, hırslarına yenildi, yönetemedi, yıkılmasına sebep oldu. Sevilmedi, sayılmadı, kötü anıldı. Tarih dediğin böyle bir şey. Bugünden kaçabilirsin ama tarihten kaçamazsın. İllaki kulakların çınlar.

Devlet dedik, kurum dedik, devletin kurumları, adalet dedik. Fatih Sultan Mehmet diyor ki; “Aklı öldürürsen ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür.” Bunu bugün Ahmet olmaz Mehmet olur fark etmez, körü körüne bir şeylerin peşine takılanlara, kuyruk olanlara, her iş başındakini devlet ile bir tutanlara, siyasetçilerle, hükümetle devleti birbirine karıştıranlara anlatmak lazım. İktidara gelmiş olanların iyi yaptıkları ya da kötü yaptıkları her şeyi direk devlete mal etmek akıl kârı değildir. İyi şeyler oluyorsa iktidarda olanı alkışlayacaksın. Kötü şeyler oluyorsa yine iktidarda olanı eleştireceksin. Muhalefet, iktidar fark etmez günahıyla sevabıyla vardır, geçicidir. Baki olan devlettir. Allah devlete, millete zeval vermesin. Bilimin, fennin, teknolojinin her türlü imkanına sahip, elindeki telefondan dünya üzerindeki her türlü bilgiye ulaşabilen sen ey insanoğlu, sen böylesi bir cehaletin, yanılgının içindeyken ataların binlerce yıl öncesinin şartlarında, at binip, ok atılan zamanlarda dahi asıl olanın devlet olduğunun idrakindeydiler. Devlet dediler, kurum dediler, adalet dediler. Dedik ya allame-i cihan olsa insan insandır, insanoğludur, gelir geçer. Kalıcı olan, sahip çıkılması gereken devlettir. Devletin kurumları, mekanizmalarıdır. Sen devletin başındakilerden ya da namzetlerinden ziyade devlete, kurumlarına sahip çıkacaksın. Cumhurbaşkanlığı, bakanlıklar, Türkiye Büyük Millet Meclisi, yüksek mahkemeler, mahkemeler, üst kurumlar, üniversiteler, tıp fakülteleri, hastaneler, okullar, belediyeler layık-ı veçhile çalışıyorlar mı? Çalışabiliyorlar mı? Ekonomi iyi yönetiliyor mu? Yaşam koşullarından, gelirinden memnun musun? Yarınından emin misin? Arzu ettiğin nispette hizmet alabiliyor musun? Mutlu musun? Senin mutlu olman yetmez, komşun da mutlu mu? Yetmez! Senin gibi düşünmeyen de mutlu mu? Fırsat eşitliği var mı? Evladın için eğitim öğretim sistemini başarılı buluyor musun? İyi eğitim alsın diye bedel ödeyip, özel okullardan medet umuyor musun? Ya da zaten gönderemiyor, göndermiyor musun? Devletin kurumları okulların koşulları, iyi mi? Yine devletin kurumları hastanelerin şartları iyi mi? İstediğin gibi sağlık hizmeti alabiliyor musun? Sanayide üretim, tarımda üretim layık olduğu yerde mi? Ete, ota, tavuğa, balığa, ekmeğe kolayca ulaşabiliyor musun? Hukuk sistemi adil mi? Desteklediğin yöneticilerinin yaptıklarını vicdanın da destekliyor mu? Vicdan insandır. Vicdan hukuktur. Vicdanlının vicdanı, milletin vicdanı ise adalettir. Bunları neden soruyorum? İnsan için. E insan diyorsun, hani devletti önemli olan? Elbette. Dedim ya devlettir, devletin kurumlarıdır, devletin kurumlarının aklı selimle, olması gerektiği gibi tıkır tıkır çalışmasıdır. Lakin yumurta tavuk, tavuk yumurta meselesi gibidir. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”  Halkı, insanı mutsuz olan bir devleti yaşatmak kolay mı? Senin huzurun mutluluğun devletin var olabilmesi için çok önemli, senin özgür, müreffeh yaşayabilmen içinse devletin varlığı çok önemli.

Şimdi tuttuğun partinin milletvekilini, adayını, başkanını, şunu, bunu bırak devletin kurumlarına bak. Kimin başa geldiğinin önemi yok, sen senin devletine sahip çık, devletin kurumlarına sahip çık, hakka, hukuka, adalete, demokrasiye sahip çık. Diğerlerinin senden farkı yok. Bugün varlar yarın yoklar.

11 Nisan 2025 Cuma

KOLTUK EHLİ

Sanat dünyasının dosdoğru, dimdik sanatçılarından Volkan Konak vefat etti. Hoşlanırsın hoşlanmazsın o senin tercihin lakin takiyesi, zigzagları, dalkavukluğu olmayan erdemli bir insan evladıydı. Vatan, millet, bayrak, Atatürk sevdalısıydı. İşbu yüzden cenazesinde izdiham oldu. İnsanlar dürüst, düzgün olana hakkı teslim ediyorlar.

Bu arada bir de adamcağıza sosyal medya üzerinden hakaret edenler oldu. Cahil vatandaşa söyleyecek sözüm yok. Adı üstünde cahil. Allah kurtarsın. Ancak bir de mürekkep yalamış, kendince “fikir sahibi“ olan, ya da temsil makamında olanlar vardı. Onlara da Allah ıslah etsin demek mi lazım? Bilemedim.

Bir ülkenin, devletin, ya da toplumun diyelim, inanç konusunda otorite, yol gösterici ya da yola ışık tutması gereken bir kurumunun başındasınız. Kimi insanları, isimleri, kimi konuları hadi siz hazzetmiyorsunuz, nasıl davranmanız gerektiğini düşünmüyor, düşünemiyor, ya da zaten bile isteye bu tutumunuza devam ediyorsunuz. Saymıyor, saygı duymak da istemiyorsunuz. Anladım.

Öyle dahi olsanız etrafınızda sağduyulu, hoşgörü sahibi dostlarınız, akrabalarınız kim bilir ne bileyim danışmanlarınız, çalışanlarınız falan yok mu? Sizi seven, iyiliğinizi isteyen, sözüne itimat ettiğiniz, ehliyet, liyakat sahibi birileri mutlaka vardır değil mi? Tabi onlar da sizin kopyalarınız değilse. O birileri size şunları söylemiyorlar mı?

Biz Müslümanların samimi din adamından, gerçek manada bir alimden anladığımız, beklediğimiz;

nefsini bir kenara bırakması,

varsa yüreğindeki tüm çirkinliği, çirkefi, kini, nefreti söküp atması,

paçalarından sevgi, saygı, sağduyu akması,

topluma iyilik, güzellik, hoşgörü tohumları saçması,

sadece bugün yaşayanları değil, bu memleketin gelmiş geçmiş tüm evlatlarını hiç ayırt etmeden kucaklaması,

onlar için Allah’a yakarması, dua etmesi, rahmet istemesi,

toplumu derleyici, toparlayıcı olması değil midir?

Belli bir kesimi değil yani, herkesi kucaklayan bir şefkat sembolü olması değil midir?

Hiç kuşku yok ki;

Peygamberimiz Hazreti Muhammed (SAV) yaşasaydı, böyle davranırdı.

Çünkü bu yazdıklarım bırakın bir din adamının, alimin,

bırakın iyi bir Müslümanın,

insan olmanın erdemleri değil mi?

Peki ne oluyor?

Kimi benzer pozisyonda olan insanlar ne yapıyorlar?

Bir bakıyorsun, bir kadının ardından,

Bir diğerine bakıyorsun bir sanatçının ardından, hatta bir cenazenin, ölmüş bir insanın ardından toplumu kin ve nefrete sürükleyecek laflar ediyorlar.

Daha ötesi mesela.

Geçtim, kadını, sanatçıyı, yaşayan ya da hakkın rahmetine kavuşmuş olanı, yaşadığı dönemde bu milletin hamisi olmuş,

Onları, bizi, hepimizi yedi düvelin mezaliminden kurtarmış,

yaşadığınız devletin,

başında olduğunuz bir işin, bir yerleşim merkezi yada bir kurumun banisi olmuş bir insanın adını ağzınıza almıyor,

mezarını ziyaret etmiyor,

kendinizce bir rahmeti çok görüyorsunuz.

Ya da davranışlarınızla bunu ima ediyorsunuz.

Hoş onun zaten sizin rahmetinize ihtiyacı yok. Bu ülkenin milyonlarca evladının, üstelik Müslüman olanı olmayanıyla, Türk’ü, Kürt’ü, Arnavut’u, Boşnak’ı, Laz’ı, Çerkez’iyle milyonlarca vatan evladının duaları ve hatta dünyanın birçok ülkesindeki insanların duaları ona yeter. Bunları yazmamın sebebi onun ihtiyacı olmasından değil. Sizin bu tutumunuz ben ve benim gibi milyonları ziyadesiyle üzüyor. Ee sonuç?

Sonuç ne mi?

Siz bir vesile bulunduğunuz koltukta, postta, makamda olabilirsiniz.

O koltuk sizinle ne kadar gönül makamıdır bilmiyorum.

Ya da siz bunu ne kadar önemsiyorsunuz onu da bilmiyorum.

Lakin şunu biliniz ki inanç açısından başında olduğunuz milletin çok önemli bir kısmının kalbini kırıyor, kanatıyorsunuz. Dikkat edin çok önemli bir kısım diyorum, çok önemli kısmının yalnızca hayal kırıklığısınız. Ya da şuradan bakalım; mesela bu önemli bir çoğunluk olmasın da toplumun %10’u olsun. Yahu hadi yalnızca birkaç kişi olsun. Birkaç kişinin gönlünü kırmış olun. Hatta bu gönlünü kırdıklarınız Müslüman dahi olmasın. Ne fark eder? Attığı adımla, her hareketiyle örnek olması gereken kişi/kişiler olarak bu milletin önemli bir çoğunluğunu kendinizden uzaklaştırıyor olabilir misiniz? Ve hatta başında olduğunuz yapı, işyeri, yerleşim birimi, kurumlardan ve hatta Allah korusun mensubu olduğunuz yaklaşımdan, fikirden uzaklaştırıyor olabilir misiniz? İnanç demeye dilim varmıyor. Allah korusun.

Koltuk ehli değil makam ehli olmak değil miydi asıl olan? Zira makam halihazırda oturulan koltuklar değil, insanların yüreğindeki yer, yüreklerde bırakılan izler değil miydi?

Her neyse. “Koltuk ehli makamının ne olduğunu koltuktan kalktıktan sonra anlar.”

DEVLET

Hun İmparatorluğunun kurucusu Teoman, onun oğlu Mete Han, efsane hükümdar Atilla, Selçuklu Devletini kurucusu Tuğrul Bey, Anadolu’nun kapıla...