Ülkemizin önemli gruplarından birinin CEO’su, şirketin bir başka üst düzey yöneticisini, çalışanlara gönderdiği Ramazan kutlama mesajı nedeniyle ikaz ediyor. Konu duyuluyor ve bu uyarısı nedeniyle “inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme” suçundan gözaltına alınıyor. Akabinde adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyor.
Konunun iki yönetici arasında bir geçmişi
olduğu falan söylendi. Öyle de olabilir. Bu bir iç yazışma olabilir. Ya da
ifadesi alınıp bırakılmış olabilir vs. Hiç önemli değil. Koskoca bir ülkenin
gündemine düştü mü? Düştü. CEO gözaltına alındı mı? Alındı. Gazeteler yazdı.
CEO istifa etti. Yedi düvel duydu mu? Duydu. Peki şimdi bu hoş mu oldu ülkemiz
adına?
Nasıl üzülmeyeceksin? Şu canım ülkede güzel
şeyleri, güzellikleri konuşmak varken mevzuya bak. Ne bu? Tahammülsüzlük mü?. .
. Sağduyu, hoşgörü bu kadar mı yitip
gitti bu ülkeden?
Ramazan gelir. Oruç tutarsın tutmazsın, o
kişinin kendisi ile ilgilidir. Tutan tutmayana karışmaz, tutmayan tutana karışmaz,
hatta iltifat eder, “Allah kabul etsin” diyerek ibadetinin kabul olması
dileğinde bulunur. Oruç tutmak sadece aç kalmak demek değildir. İnsanın her
manada kötü olandan uzaklaşması, nefsini kontrol etmesidir ki Ramazan ayında bir
sükun, bir huzur ortamı hasıl olur. İftar yemekleri düzenlenir, birbirlerine
iftara gidilir. O kadar ki farklı inançlardan insanlar da iftarlara davet
edilir. Onlarda bu davete icabet ederler. Özenle hazırlanmış sofralarda hep
birlikte yerler yemeklerini. Gönüller ısınır. Kaynaşır. Bir olunur. Kenetlenir
insanlar birbirine. Çok hoş değil mi? Çok güzel değil mi?
Muharrem ayı da öyledir. Özeldir, kıymetlidir. Yine
muharrem ayı içinde aşure günü vardır. Türkiye’de yetişip de aşure sevmeyen
yoktur sanırım. Hangi inançtan, hangi mezhepten olursa olsun aşureler yapılır.
Komşulara dağıtılır. Ağızlar tatlandırılır. Yine gönüller ısınır, toplum
kaynaşır, bir olunur, kenetlenir insanlar birbirine.
Küçüktüm, rengarenk yumurtaların ikram edildiği
Paskalya günü vardı. Dini, mezhebi yoktu. Hayal mayal hatırlıyorum. Öyle bir
çok renk yoktu ama renkli yumurtalar ne hoşuma giderdi. Komşuyu komşuya, insanı
insana yakınlaştıran şeylerdi bunlar. Şimdi yapan var mı bilmiyorum.
Komşularımın arasında elinde yumurta ile kimseyi görmüyorum. Sadece iş
dünyasında, o da uluslararası ortamlarda, kimi zaman Hristiyan inancındaki iş
arkadaşlarımızın Paskalya’sını kutlama şeklinde. Hatta sosyal medyada cılız bir
şekilde. Ne olurdu sahip çıksaydık? Olmayınca daha mı iyi oldu?
Bırak onu çıkıyor birisi “yılbaşı kutlamak
günah” diyor. Hele bir de kitlesi varsa, üç kişi, beş kişi fark etmez
birilerini etkiliyorsa vay halimize. Ne dediğinin, ne yaptığının, nelere sebep
olduğunun farkında değil. Toplumda yeni yılı kutlayanlara karşı bir tepki, ikilik
oluşturuyor. Oysa yeni yılı, gecenin kısalmaya, gündüzün uzamaya başladığı 22
Aralık’ı kutlama, Nardugan Bayramı, hatta hatta geyikleriyle, arabasıyla
Ayazata ile Karkız bizim kültürümüzde var. Ne yazık unutulup gitmiş. İşin aslı
batıdan almış falan değiliz. Hoş batıdan alsak ne olacak? Güzel olanı, seni
birbirine kenetleyecek olanı, bir araya getirecek olanı sahiplensen ne olacak?
Yoook olmaz! Bir diğeri çıkıyor, vay efendim “Noel
dediğin Hristiyanlık propagandası”ymış. Olabilir. Velev ki doğru. Varsayalım
Hollywood tüm bu Noel filmlerini propaganda amaçlı yapıyor, yapmış olsun. Noel
hazırlıkları başlıyor. Çam ağaçları, evler süsleniyor. Hediyeler alınıyor. Bir
araya geliniyor. Amerika’da bir de Şükran Günü var. Aile bir araya geliyor.
Birlikte yemekler yeniyor vs. Tıpkı bizim iftar yemekleri gibi. Velev ki
propaganda, evet tüm dünyayı imrendiriyor. Evet o filmler izleniyor. Sen de yap!
Bizim bayramlarımızın zemini çok daha eski, ihtişamlı. Mesela Ramazan Bayramı
mı, Şeker Bayramı mı diye ikilik yaratacağına, ister “Şeker” ister “Ramazan” olsun,
dünyaya tanıt. Bugünün koşullarına en uygun haliyle daha bir sahip çık. Dünyaya
sevdir. Yapamıyorsun değil mi? Neden? Çünkü tüm enerjini pozitif tarafa değil,
negatif tarafa sarf ediyorsun. Tarafgirlikle, ikilik çıkarmakla uğraşıyorsun. Laik
bakış açısına ait her konuya karşısın.
Toplumu birbirine kenetlemek için bu toprakların
neleri neleri var. Nevruz’ları, Hıdırellez’leri var. Tüm dünya çocuklarını bir
araya getirdiğimiz, dünyanın ilk çocuk bayramı 23 Nisan’ımız var bizim. 23
Nisan geleceği inşa edecek çocuklarımıza dostluk, kardeşlik, barış mesajı
vermesi açısından o kadar kıymetli ki! Çok çok daha görkemli kutlanabilir. Tüm
dünyaya çok daha fazla duyurulabilir. O kadar ki tüm dünyada kutlanan bir gün
olabilir. Merkezi Türkiye olur. Dostluk, kardeşlik, barışın tohumları
Türkiye’den atılmaya başlamış olur. Ne büyük bir onur. TV’ler için yaptığımız
dizilerimiz yurt dışında önemli bir seyirci kitlesine ulaşıyor. Bu dizilerde peyderpey
23 Nisan işlenebilir. Yeter ki enerjimizi şu kutlanmaz, bu kutlanmaz yerine
güzel olana sahip çıkmaya harcasak. Bayramlarımızı sönükleştirmek yerine çok
daha coşkuyla kutlasak. Çok daha fazla sahip çıksak. 29 Ekim’ler, 19 Mayıs’lar,
30 Ağustos’lar ne kıymetliler. Sahip çıkılırsa yıllar sonra verdikleri mesaj
anlamında ve özellikle birbirimize kenetlenmemiz, tek yumruk olmamız, taş gibi
olmamız anlamında çok daha fazla kıymetli olacaklar.
Duracaksak bizi bölenden, ayrıştırandan uzak
duralım. Bizi bir araya getirene sahip çıkalım, güzele, güzelliklere sahip
çıkalım. Kötülükler yitip gitsin, yok olsun, güzellikler çoğalsın. Değilse
yazımın başındaki saçma hallere düşeriz vesselam.