Had; limit, gidilebilecek en uç nokta,
ötesine geçilmemesi hayrına olunacak sınır, takat hududu, ölçü, çap, kapasite.
Haddini bilmek; kendini, pozisyonunu,
limitlerini bilip, ona göre tavır almak, hareket etmek.
Haddini bilmenin ötesinde keşke mütevazi
olmayı da becerebilseydi insanoğlu. Mutlaka daha güzel bir dünyada yaşıyor
olurduk… Neyse olmasa da olur, dünya batmaz, düzen bozulmaz. Çünkü
mütevazi olmak bir erdemdir insanı daha bir insan yapan. Oysa had bilmek öyle
değil. İçinde ciddi yoğunlukta gerekliliği de barındırır. Olmazsa olmaz yani.
Haddini bilmemek bir çuval inciri berbat edebilir, dirliği düzeni bozabilir,
dahası itibarı sarsabilir.
Her bir birey, birey olarak kendisi,
ailesi, etki alanındaki yakın çevresinin itibarı için,ayrıca işgal ettiği yer,
pozisyon, koltuk, temsil ettiği kurum, organizasyon, toplum, millet yada
devletin, artık her ne ise onun itibarı, menfaati ve selameti için haddini
bilmek zorundadır.
Çünkü gelinmek istenen, çıkılmak istenen
her seviye için bazı gereklilikler, gelişmişlikler aranır, o gelişme
tamamlanmadan, o altyapı oluşmadan ortaya atılmak ki ona “haddini bilmemek”
denir, ağır hüsranla sonuçlanır. Sapsız üzümsen yalnızca kendine iken zararın,
varsa ailene, yakın çevrene dokunur ucu. Hele hele bir makamı işgal ediyorsan o
ağır hüsranı tüm temsil ettiğine de yaşatırsın. O yüzden ağırdır aslında
koltuk. Yukarıya çıktıkça, koltuk büyüdükçe de ağırlaşır sorumluluğu. Tabi
haddini bilene.
Bu sorumluluğun farkında olan yalnızca kendinin
değil, temsil ettiğinin de sahip olduklarını, çapını, kapasitesini, limitlerini
bilir, bilmelidir ve yine bilir ki o hudutlar dahilinde hareket etmemenin
getirdiği hüsran aslında tüm o zümrenin vebalini de taşır.
Ne güzeldir haddini
bilmek, yerli yerinde konuşmak. Nasıl da saygı uyandırır ağırlığınca tavır,
tepki koymak ya da yeri gelince susmayı bilmek. Nasıl gizli hayranlıklar ve
itibar yaratır.
Allah bizi hadsizlerden, muhterislerden
özellikle de kifayetsiz olanlarından korusun . . .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder