Kimi toplumlar gelişip, alıp başını giderken kimileri geri kalıyor. Neden? Geri kalmışlığın yada ileri gitmişliğin özünde ne var? Bunu neye bağlamalı?
Ben “açık fikirlilik” diyorum. Konu hakkında bunca çalışma ve bilim insanı varken ukalalık yapmak da istemem ama fikrimi de paylaşmak isterim doğrusu. Elbette “açık fikirlilik” aynı zamanda sonuçtur da. Lakin yumurta-tavuk, tavuk-yumurta meselesi gibidir. Bu yüzden de altını doldurmak lazım. Onu besleyen ya da köstek olan birçok etmene değinmek lazım.
Gelişmişliği kimisi finansa, paraya bağlar, kimisi ırk diyebilir. Kimisi de çalışmak, üretmek de diyebilir ki hepsine katılıyorum. Bitmedi. Din, dil, mezhep, ahlak, sömürgecilik, ideolojiler, yönetim şekli, coğrafya diyenler çıkabilir. Katılıyorum ancak bunlar bahsettiğimiz açık fikirliliği destekleyen ya da köstekleyen etmenler olabilir. Tek başına hiçbiri sebep olamaz diye düşünüyorum. Nitekim tarih bunlardan hiçbirinin tek başına belirleyici olmadığının örnekleriyle dolu değil mi?
Mesela din. Bir dinin hakim olduğu toplum karanlığı yaşarken başka bir din altın çağını yaşatıyor olabilir. Sonra bir bakarsın tam tersi. Aynı dine sahip bir toplum bilmem kaç yüzyıl önce karanlığa bürünmüşken sonrasında yine aynı din ile aydınlığı yaşıyor olabilir. Elbette din aynı din ama bambaşka şeylerden etkilenmiş olabilir. İdeolojiler ha keza ona öyle. Büyük ümitler yaratmış komünizm hakim olduğu ülkeleri perperişan etmemiş midir? Etmiştir. Peki tam tersi de olamaz mıydı? Olurdu. Ya da mesela hemen aynı coğrafyadaki Kuzey ve Güney Kore aynı mı? Değil. Japonya’ya ne demeli? Öylesi bir deprem coğrafyası ama depreme meydan okuyor. Coğrafya da etken ama belirleyici değil.
Tek başına hiçbiri yüzde yüz belirleyici değil. Bunlardan herhangi birinin içine “açık fikirliliği” koyduğunda resim değişmez mi sizce. Örnek son derece karanlık dönemler yaşayan Hristiyanlık daha bir açık fikirli yapıya büründüğünde resim değişmemiş midir? Naturaları uyuşsa da baskıcı anlayıştan daha açık fikirli bir komünizme evrilse bir ülke gelişmez mi? Son derece açık fikirli bir krallık sırf krallık diye geri kalır mı sizce?
Kalıplara sıkıştırılmamış, her türlü baskıdan arınmış, herkesin herkese tahammülünün olduğu, hoşgörülü, sağduyulu, sevgi dolu, öğrenen, tatbik etmekten çekinmeyen, özgür düşünen, düşündüğünü söylemekten korkmayan, vatandaş olmayı, birey olmayı başarmış bir toplum neler üretmez ki?
Alanım olmadığı için iddia etmiyorum ama ısrar ediyorum ki bir toplum için en tehlikeli olanı o toplumun sorgulamayan, merak etmeyen, kim, nerede, neden, niçin, nasıl diye sormayan, verileni olduğu gibi kabul eden, biat eden, ağır muhafazakâr, yeniliklere kapalı hale gelmesidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder