Ekran ekran dolaştınız. Yetmedi dolaşıyorsunuz ya; ben size ne diyeyim. Asla ve kat’a burnunuzun ucunu gösteremeyeceğiniz, bırak saati, dakikayı, size bir sanise yer vermeyecek mecralar ekranlarını sonuna kadar açmışlar, arzı endam ediyorsunuz. Kameram, mikrofonum var diyene seğirtiyorsunuz (nefes nefese koşuyorsunuz) Siz; sözde anket, basın, siyaset guruları; sizce neden açıldı o kanallar size? Yahu bunlar beni boy boy neden gösteriyorlar diye hiç kendinize soruyor musunuz? Bunu düşünemiyor olabilir misiniz? Düşünemiyorsanız zaten “vay geldi” değil “vay gelmiş memleketin haline” de düşünemiyor olmanız mümkün değil. Bence soruyorsunuz. Sonra “Dur yahu ideolojiymiş, davaymış, laiklikmiş, partiymiş, cumhuriyetmiş onlara sonra bakarız. Şimdi önemli ve öncelikli olan benim istikbalim, benim kariyerim, benim cebim. Fırsat bu fırsat, şovumu, PR’ımı yapayım. Bir daha bu gazeteleri, kanalları, bu ortamı nerede bulacağım” mı diyorsunuz?
Yanlış
anlaşılmasın demokrasiye, laikliğe, sosyal adalete, hukuka, düşünce
özgürlüğüne, birey olmaya, vatandaş olmaya, insan onuruna inanan herkes elbet
sesini çıkaracak. Gerekiyorsa bir abinin dediği gibi en üst perdeden çıkaracak.
Masa, sandalye, koltuk, TV, piyano, vs ne bulursan ata da bilirsin. Hiç mahsuru
yok. Lakin bunu yerinde, zamanında, usulüyle yapacaksın.
Ne demek
istiyorum?
Bırakalım yönetmeliği,
tüzüğü, kurumsallığı vs. Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran, gelenekleri,
teamülleri olan bir yapıda özellikle de yönetici koltuklarındaki üyeler; medya
ya da sosyal medyada, milyonların gözünün önünde, evdeki rahatlığıyla hareket
edemez, akıllarına ilk geleni yapamaz, ağzına geleni söyleyemezler. Sadece bu
partide değil herhangi bir partide, dernekte, örgütte, organizasyonda, kurumda
böyle hareket edemezler. Etikleri her kelimeyi, attıkları her adımı devletine,
milletine, seçmenine, partisine, dostlarına, ailesine karşı olan sorumlulukları
ve etik filtresinden geçirmek zorundadır. Mücadeleyi vermeniz gereken öncelikli
alan parti içi mecralardır. Öyle ortalığa atlayıp, muhalif partilere malzeme
veremezsiniz.
Bu arada partinin
mensubu, ‘partidaş’ olmanız da gerekmez. Bir blok, bir ittifak
oluşturmuşsunuzdur. O bloğun, masanın bir bileşeni, gücüsünüzdür. O zaman da
bir araya geldiğiniz masa uzlaşı masasıdır. Öyle kameraların karşısına geçip
geçip, seksen milyona kötü sürprizler yapamazsınız. Küstüm oynamıyorum,
yanıldım, yanıltıldım, yan yattı, çamura battı diyemezsiniz. Bunları
konuşacağınız yer uzlaştıklarınızla bir araya geldiğiniz toplantı odaları,
masalardır. Düşüncelerinizi orada paylaşırsınız tartışırsınız, bir uzlaşı zemini
yakalayamazsanız kararınızı önce o ortaklarınıza açıklar, sonra gerekirse
milyonların karşısına geçersiniz. Aksi davranışlarda en temel ve iyimser
ihtimalle hem kendinize, hem mensubu olduğunuz yapıya güven kalmaz. Başarılı
olma şansınız ise zaten yoktur.
Siz ey siyaset
erbabı, sizin kadar kitlesi olmayan bir sanatçı kötü örnek teşkil edecek bir
hareket yaptığında topluma karşı sorumlulukları noktasında hemen tepki veriyor,
yağıyor gürlüyorsunuz. Kitlelere mal olmuş insanlarda olması gereken
sorumluluklarına dikkat çekiyorsunuz. Kendinize gelince her şeyi
yapabileceğinizi sanıyorsunuz.
Görünen o ki
toplumumuz en tepeden başlayarak, tüm siyasi partiler zemini, sivil toplum
örgütleri, odalar, dernekler, her tür organizasyon, kuruluşlar, insanlarımız,
hiçbirimiz demokrasiyi içselleştirmedik.
O yüzden her
mevzu açıldığında “siyasi partiler kanunu”, “siyasi ahlak” mevzuları açılıyor.
Tasavvur edilemeyecek ölçekte bir menfaat yapısı, sınırsız bir hırs, fırsatçılık
ayyuka çıkmış durumda. Günümüz dünyasında popülizmin tarihte görülmediği kadar
prim yapması, siyaset dünyası içinde geçerli. Bir tık popüler olup, halktan
birazcık teveccüh gören kendini bir şey zannediyor. Hani bir laf var. “Kamış
ses verince ney oldum sanır, ip gerilince yay oldum sanır, sarayda oturmakla
padişah olmaz kişi, aptal ata binince bey oldum sanır.” Tam o misal. İlgiyi
gören atıyor kendini ortalığa.
Ben daha önce
bir yazımda şöyle bir iddia da bulundum. Kılıçdaroğlu sol bir liderin alıp
alabileceği en büyük desteği, en yüksek oyu aldı. Bir daha mumla arasalar
bulamazlar. Bu bir kehanet değil. Bunlar öyle birkaç ayda, üç beş yılda üstesinden
gelinebilecek, bir seçim dönemine sığdırılabilecek konular değil. Ve tabi ki en
az iki aşamalı.
İlk aşaması Türk,
Kürt, Sünni, Alevi, Sağcı, Solcu, Kemalist, Osmanlıcı, ‘İyiparti’li, ‘MHP’li, ‘HDP’li
demeden, üçe beşe bakmadan, sağduyulu bir uzlaşı zemini yakalamak ki
Kılıçdaroğlu bunu önemli ölçüde başarmıştı. Hep söylüyorum adama yapmadıkları
zulüm kalmadı. Sabah akşam ekranlara çıkıp, kendisiyle olmayacağını söyleyen, paçasından
tutup aşağıya çekmeye çalışan sözde partililerinden tutun, Meral Akşener’in çok
büyük yanlışı, yanlışları, Muharrem İnce’nin sol siyasete ihaneti ve son olarak
Sinan Oğan’ın hamlesi. Önder Aksakal’ın yaptığı gibi çok daha küçük etkisi
olanları saymıyorum bile. Buna rağmen Kılıçdaroğlu az kalsın kazanıyordu.
Doğrusu ben Temel Karamollaoğlu, Gültekin Uysal ve özellikle de Hüseyin Baş’ın
dik duruşunu beğendim. Bir daha da Kemal Kılıçdaroğlu kadar tahammül sınırları
geniş, soğukkanlı, devlet adamı sorumluluğuyla susması gereken yerde susmasını
bilen birisinin olacağını düşünmüyorum. Her türlü günahı adama yüklüyorlar, tek
ittifak bozulmasın, muhalif düşünen halkın umutları yok olmasın, demokrasi de
her zaman güçlü bir alternatif var olsun diye susuyor. Türkiye’de siyasi
liderlerde neredeyse hiç olmayan bir meziyet bu. Sayın Cumhurbaşkanı Akparti’nin
başında olduğu sürece, çok daha büyük hatalar yapmadığı sürece bundan sonra
zor. Geçmiş olsun.
Evet ilk
aşaması mutabakat zemini idi ki bunu kısmen başardılar. Mutabakat metni çok çok
çok önemliydi. Çok önemsiyordum. Onu da becerdiler. Bir anlamda uzlaşılmış bir
yol haritası idi. Demokrasimiz açısından aksayan, işlemeyen yada yanlış birçok
konunun düzelmesi demekti. Hayata geçirilmesi halinde demokrasimiz kazanacaktı,
biz kazanacaktık. Kazanamadılar. Olmadı. Sonraki aşama ise ki asıl zor olan;
ülkeyi fikren fabrika ayarlarına döndürmek ve eğitimli, bilinçli bir seçmen
kitlesini oluşturmak. A partisi B partisi için değil, hepimizin geleceği,
sağlıklı bir demokrasi için olmazsa olmaz. Şu anda eğitimli bilinçli bir seçmen
kitlesi yok mu? Yok! Maalesef yok! Öyle tribünlere oynamak, popülizmden
beslenmeyi bırakalım. Tren kaçtı kardeşim. Demokrasi nedir? Hukuk devleti
nedir? Bağımsız yargı nedir? Güçler ayrılığı nedir? Kontrol edilebilir, şeffaf
bir yönetim, dengeleri gözetme nedir? Biat kültürü nedir? Birey olmak nedir? Vatandaşlık
nedir? Vatandaşlık bilinci nedir? Sor bakalım. Ya da çık sokağa ekonomiden iki
üç tane temel soru sor bakalım kaç kişi adam akıllı cevap verecek?
Kabul edelim
ki çok partili hayata geçişle birlikte muhalefet edenlerin, muhafazakâr siyasetin
son ve en çağdaş din olan dinimizi, dinimiz kisvesi altında bir değişik anlayışı
siyasetinin merkezine koyması, neredeyse “ideolojileştirilen din” sanki, Türk
Halkının Atatürk perspektifinden uzaklaşmasını isteyen dış desteğinde
marifetiyle her türlü yol, yöntem, iletişim aracı ve mecrayı kullanarak çok
daha muhafazakâr ama cahil (Muhafazakâr cahildir katiyen demiyorum.) bir kitle
yaratması ülkenin ideolojik alt yapısını olduğu gibi değiştirdi. Kimi zaman
eğitimli, ‘samimi Müslüman’ bazı arkadaşlarım bu cümlelere reaksiyon
veriyorlar. Ben de git Anadolu’ya diyorum. Cumhuriyetin o idealist
öğretmenlerinden, insanlarından kaç tane kaldı? Git gör. Ülkenin batısında,
gelişmiş çevre ve yerleşkelerde yaşamakla olmuyor. Git gör Anadolu’yu. Yaşayanlar
hatırlar, gençlerde öğrenmiş olsunlar, 70’li yıllarda imam hatiplere Milli
Selamet Partisinin arka bahçesi denmiyor muydu? Dinin ötesinde hep bir iktidarı
ele geçirme çabası yok mu? Yok ılımlı İslam, yok siyasal İslam, yok dinler
arası diyalog ve benzer kavramlar kendiliğinden mi ortaya çıktı? Anadolu’daki
yapılanmalar, Anadolu aslanları vb kavramların amacı sadece dini yaşamak mıydı?
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e “Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki Türkiye
Cumhuriyeti; şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru
ve en hakiki tarikat, tarikat-ı medeniyedir. Medeniyetin emrettiğini ve talep
ettiğini yapmak, insan olmak için kâfidir.” lafını söyleten direk, indirek hep
bir iktidara etki etme, söz sahibi olma, ortak olma, ele geçirme çabası değil
miydi? Bu tür çabalar nerdeyse Fatih Sultan Mehmet Han’a kadar uzanmıyor mu?
Bak tarikatlar, cemaatler, medreseleri, radyo TV kanalları, film yapımları, dershaneleri,
kursları, yurtları. Hemen her mecraya nüfuz etmiş yapılar. Ve yine hemen her
fukara çocuk bir potansiyel. Yıllardır bu ülkenin otoyollarında radyolarda ya
TRT çeker, ya da dini içerikli radyo kanalları. Düne kadar Fethullah Gülen bu
ülkenin en itibarlı kişisi değil miydi? Şu anda yerini almış başka yapılar ve
onlara inanmış milyonlar yok mu? Tesadüf mü tüm bunlar? Çok mu doğal? Ya sen,
sırtını Atatürk’e dayayıp, bu ülkenin hiç değişmeyeceğini sanarak yaşamaya
devam eden kardeşim sen sanki hiç mi değişmedin? Benim büyüklerimin,
öğretmenlerimin Atatürk sevgisinin, Modern Türkiye Cumhuriyetine bağlılığının, demokrasi,
vatan, bayrak sevgisinin onda bir sende, bende, bizde yok. Kimse kusura
bakmasın ‘halkın sağduyusu güçlüdür’ün, ‘halk en iyisini bilir’in arkasına
saklanıp, meseleye uzaktan bakıp, tüm kabahati ana muhalefet partisinin genel
başkanına yüklemekle hiçbir yere varamazsın. İkinci aşama topyekun bir
aydınlanmadır. Nasıl olacağı ise bambaşka bir makale, kitap ve hatta kitaplar
konusudur. Yoksa oportünist yaklaşımlar ancak koltuğa başka bir kişiyi oturtur
o kadar. Sen, ben, vatan, millet, biz ise başrolünde başka bir aktörün oynadığı
aynı filmin daha berbat versiyonlarını izler dururuz.
Mekanı cennet
olsun. Doğru bildiklerini söyledi. Mücadele etti. Gücü de, ömrü de yetmedi.
''Mâûn Suresi'ni
bir kez daha hatırlar, dinden Kur'an'ın anladığını anlar ve olaylara
vahyin gözlüğüyle bakarsak, Türkiye'de din ve İslam adına büyük ölçüde
dindışılık sergilendiğini söyleyebiliriz. Bu maskeli dindışılığın baş
tahrikçileri, hatta bir anlamda koruyucuları ne yazık ki,
'muhafazakâr, sağcı, mukaddesatçı, maneviyatçı' yaftalarıyla halkı kandıran siyasetçilerdir.''
(Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder