“Batı ikili oynuyor”, “batı iki yüzlü”, “batının çifte standardı”, bati adil değil”, “batı terörü destekliyor”, “batı cinayet işleyenlerin yanında” vs. vs. vs. Çok mu şaşırtıcı? İlk defa mı oldu? İlk defa mı duyduk? Bizzat kendimiz dahi ilk defa mı dillendiriyoruz? Hayır! Elbette hayır! İlk olmadığı gibi son da olmayacak. Bu böyle. Gün gelecek en acımasız, en şerefsiz tutuma maruz kalacak zayıf olan, gün gelecek bir tık daha kabul edilebilir bir seviyede olacak yapılan haksızlıklar. Arada bir bir lokma bir jest yaptığı bile olacak güçlü olanın. Ama bu hep onun istediği alanda, istediği zamanda, istediği kadar olacak. Kuşkusuz böyle. Ha terazi her zaman kendine ağır tartacak. Buna da kuşku yok. Sen de hoşuna gitmeyen kararları, hareketleri gördükçe saydırmaya (argo olanı) devam edeceksin. Saydırmaların elbette hiçbir işe yaramayacak. Bağırıp, çağırıp duracaksın. Bildiklerini okumaya devam edecekler. Menfaatlerine olanı yapıp geçecekler. Ne yani siz olsanız farklı mı davranırdınız? Siz de kendi menfaatinizi düşünmez miydiniz? Bir tarafta kendi ülkenizin ya da kendi koltuğunuzun menfaati, diğer yanda bilmem neredeki birileri. Dur yahu kendi ülkemin, kendi iktidarımın menfaatini bir kenara bırakayım, adaletli olayım, bu seferlikte böyle olsun der miydiniz?
Tamam anladım
siz derdiniz (bence yalan söylüyorsunuz) ama elin oğlu demiyor kardeşim. Zorla
mı?
Bu arada
birazda kendine vursan. İğneyi kendine batırsan. Çok mu şey bekliyor olurum? Şu
etrafımızdaki coğrafyaya bir baksana. Sadece Türkiye değil. Etrafımızdaki tüm
ülkeler için söylenebilir bu. Üzülerek söylüyorum ki sanki hak ediyor muyuz?
Güçlü değilsen seni başkalarının lütfedip düşünmesini beklemek ne kadar
gerçekçi? Seni sen düşünmemişsin, seni eller neden düşünsün? Adilmiş, değilmiş,
haksızlıkmış vs. Yüzde yüz katılıyorum. En basiti şu Gazze’de yaşananlar hukuksuzluğun
falan çok ötesinde. Canilik. Lakin sen kendini düşünmezken başkalarının seni
düşünmesini beklemek de bir tür saflık. Anlamsız.
Az gelişmiş
ülkelerin hemen tümünde aynı şey. Liderleri istediği kadar kendi halkına, kendi
seçmenine dünyanın en güçlüsüymüş havası yaratsın. Basın istediğin kadar onları
göklere çıkarsın. Neticede gerçek ne ise o. O yerli yerinde. Lafla, sazla,
sözle değişmiyor. En kötüsü de kendileri de inanıyor buna. Bir tür psikolojik
rahatsızlık sanki. İnanıyor, inandırıyorlar. Bu durum hasıl olduğunda artık
sosyolojik bir hastalık oluyor sanırım. Bir tür halüsinasyon mu acaba? Kitle
halüsinasyonu.
Neyse bu yeni
bir mesele değil. Yüzlerce yıl öncesinden, neredeyse 16-17. yüzyıldan, bu yana bilimin,
fennin, teknolojinin ucunu bırakmışsın. Geçtim bilimi, fenni, aklı mantığı dahi
rafa kaldırmışsın. Şeyh, şıh, tarikat ve benzerlerinin, hurafelerin gölgesinde,
ağaların, aşiretlerin, garip anlayışların, ağır cehaletin yine ağır tesirinde gelmiş
gidiyorsun. İster kabul et, ister kabul etme. Dedim ya gerçekler değişmiyor. Son
300-400 yıldır doğru düzgün bir şey üretmemiş lök gibi oturmuş, batı ne ürettiyse
zaman içinde onu edinmişsin, batı ne geliştirip, bulduysa kullanmışsın. (Onu da
günah vs deyip, yıllarca reddetmediysen.) İnan bunu ben de kabul etmek
istemiyorum. Zoruma gidiyor. Ama bakıyorum ne elektrik, ne lamba senin, ne
benzin, ne mazot senin, ne radyo, ne televizyon, ne kamera senin, ne araba ne
tekeri senin. Sen otur adam aya gitsin, uzaya gitsin, telefonu, bilgisayarı
bulsun, çalışsın, senden misli misli fazla üretsin, katma değerli üretsin. Eee
sen? Valla sana bir şey demek istemiyorum.
Sen
üretmediğin gibi bir de birbirini yiyorsun. Yiyorsun kardeşim. Yalansa yalan
de. Irk yüzünden, din, mezhep yüzünden, şunculuk, bunculuk yüzünden birbirini
yiyorsun. Sen yemiyorsan, ağalar, beyler, şeyhler, şıhlar, biraz daha devlet
gibi olduysan o zamanda örgüt liderleri, parti başkanları vb seni birbirine
düşürüyor. Neden? Cahilsin abi. Kabul et. Cahilsin. Senin okumanı, eğitimli
olmanı, özgür düşünce ve iradeye sahip olmanı, vatandaşlık bilincine, birey
olma bilincine sahip olmanı istemiyorlar. Sen ancak sorgusuz sualsiz mürit
olursan, kul olursan, yine hiç sorgulamadan biat edersen, emre itaat edersen,
hatta öl deyince ölürsen kendi düzenlerini kuruyorlar sırtından geçinenler.
Kusura bakma da sen de pek bir meraklısın kulluğa. Hani Yüce Allah’tan başka
toktu tapacak. Yalnızca ona kulluk edip yalnızca ondan yardım dileyecektik
hani. Hani Allah yeterdi. Kurban olduğum Allah elbette yeter. E sen bu sıfır
özgüveninle birilerine biat etmeye çok meraklısın. İşte bu kafayla modern
dünyanın tersine başka bir dünyada yaşıyorsun. Seni kandırıyorlar. Sen de
kanıyorsun. Şeyhler, tarikatlar, ağalar, yapamıyorsa politikacılar, liderler
kandırıyor. Bak İran’da neler oldu? İran ne hallere geldi? Şu Saddam’a bak,
Kaddafi’ye bak. Diktatorya, otokrasi, tek adamlık ülkeleri ne hale getiriyor.
Bak şimdilerde Esat’a bak. (diye yazarken Esat yönetimi bırakıp, Suriye’yi terk
etti. 8 Aralık 2024) İş başındakiler iktidarlarını korumak için güçlerinin
yettiği her şeyi yapabilirler. Esat da yaptı. Ülkesini ne hale getirdi. İşte
tek adamlık böyle bir şey. Muhtemel doğru yaptığına inanıyordu. Lakin hiç kuşku
yok ki kontrolsüz güç çok ama çok tehlikelidir. O yüzden güçler ayrılığı
önemlidir. O yüzden bir lider kendisinden başka iradenin, iradelerin varlığına
tahammül edemiyor, yok etmeye çalışıyorsa vay haline o ülkenin. Bu ülkeleri
film gibi seyrettik. Yaşıtlarım ve daha yaş almışlarımız onların yakın
geçmişlerini de seyretti. Nereden nereye geldiler gözlerimizle gördük.
Bu ülkelerin hepsi kendileri ettiler kendileri buldular. Bunları görmezden gelenlerde yine kendileri bulacaklar. Bunlar hem birbirlerini yerler hem de her fırsat bulduklarında küfrettikleri batıya kaçarlar. Hiç fark etmez Müslüman, Hristiyan, Yahudi, hepsi hem din derler, kitap derler, mezhep derler. Sonra sırf dini, mezhebi yüzünden, ya da kendi gibi düşünmediği için kendi vatandaşını, komşusunu, kardeşini ahlaksız, iffetsiz, gavur, can düşmanı ilan ederler. Dün aynı sofraya oturduklarını, evlerine davet ettiklerini, can ciğerlerini dahi katlederler. Sırf siyasi ikballeri, iktidarları için. Ülkelerini cehenneme çevirir sonra da batıya kaçarlar. Neden yine o bölgede bir sürü hem etnik olarak, hem inanç olarak benzer hatta aynı olan ülkelere değil de batıya kaçarlar? Kaçamayıp, zulme maruz kalanlar ise batıdan medet umarlar. İşte öyle değil.
Esat gitti. İnşallah
ne zalimlik yaptıysa bedelini öder. İnşallah tüm zalimler ettiklerinin
karşılığını en acı şekilde öderler. Diğer taraftan kimileri de yönetime
muhalifler geliyor diye seviniyor. İyi de ortada öyle pek de sevinilecek durum
yok. Ülke artık tamamen bölük pörçük. Suriye’nin toprak bütünlüğü deniyor. Yahu
ne bütünlüğü? Allah aşkına bütünlük mü kalmış? İsrail Suriye’ye çoktan girdi
bile. Suriye bu hali yaşayacak ve İsrail seyredecek öyle mi? Kuzeyde PYD PKK
YPG adını sen koy, güneyde İsrail. Tüm bu yaşananlar neye hizmet ediyor? Saf
mıyız, çok mu cahiliz, kafamız mı çalışmıyor? Neyse yaşananlar elbette hayra
alamet değil.
Ben sözü yine
Atatürk’e bağlayacağım. Yanlış anlamayın ama 100 yıl öncesinden bugüne ait laflar
söyleyen ve bu ülkede hala onu anlayamayan, hainlik eden insanlar oldukça ben
de Atatürk’ten bahsetmeye devam edeceğim. Neyse ki elimizde o var. Onun, yani Atatürk’ün
perspektifi, kurduğu cumhuriyet ve anlayışı var. Umarım ona, cumhuriyetin, demokratik,
laik, hukuk devletinin kazanımlarına sahip çıkar, ona karşı oluşan yapılara
prim vermez, sıkı sıkıya ilkelerine sarılırız. Tekrar söylüyorum. Atatürk ve
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu coğrafyanın ışığıdır. Bozulması, ayarlarıyla oynanması,
tüketilmesi gereken değil, kuruluş felsefesine dönülmesi, örnek alınması
gereken modeldir. Atatürk ilkeleri tek kurtuluşumuzdur. Türkiye Cumhuriyeti’nin
her bir ferdine Atatürk’ü iyi öğretmek, 60- 70 yıl öncenin idealist
jenerasyonuna benzer, vatansever bir nesil yetiştirmek zorundayız.
Bu ülkede
yaşayıp, cebinde Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşıyan herkese söylüyorum.
Şahıslarıyla, kurumlarıyla herkes. Aklımızı başımıza alalım. Atatürk’ün ortaya
koyduğu vizyona sarılalım.