2 Nisan 2017 Pazar

SABAH DAHA GÜÇLÜ UYANMAK ZORUNDAYIZ

Üniversite sınavlarına girecek öğrencilere üzüldüğünüz oluyor mu ? Evet, bende üzülüyorum. Hem de hemen her aklıma geldiğinde, her mevzusu geçtiğinde… İçinde bulundukları ruh haline, derinlerde yaşadıkları hesaplaşmalara, çevrenin yarattığı psikolojik baskıya bakıyorum. Üzülmemek elde değil. Diğer yandan yapacak fazlada bir şey yok. Her geçen gün, her geçen sene dozu artıyor rekabetin. Öyle eskiden olduğu gibi son bir iki sene hazırlanmak falan yetmiyor artık. Yıllar öncesinden, çocuk yaşlarından başlıyor mücadele. Çalış, çalış, çalış. Başka çaresi yok. Daha iyi yaşamak, yaşam kalitesini artırmak adına çıta yukarılara çıktıkça, bu beklentileri karşılayacak imkanları hazırlamak da zorlaşıyor. Her şeyin bir bedeli var…

Profesyonel yaşamda da böyle. Orada da çılgıncasına bir rekabet var. Beklentileri yükselmiş müşteri, yani sen, ben, biz. Daha iyi yaşamak, daha iyi hizmet almak adına kalite beklentimizi yukarılara çektikçe aslında rekabet çıtasını da yukarılara kaldırıyoruz. Biz istedikçe bizi memnun etmeye çalışan şirketlerde sistemlerini etkileyen, rekabet gücünü artıracak her bir parametreden beklentilerini artırıyorlar. Ve sonunda sistemin kalitesini etkileyen en önemli faktörlerden olan insan yani biz, rekabetteki artışın izdüşümünü yaşıyoruz. Her şeyin bir bedeli var dedik ya.

Rekabetin üstel şekilde arttığı iş dünyasında bu seyre paralel bir kişisel gelişim temposunu tutturamazsak başarılı olmamızda söz konusu değil.

İyi olmak falan yetmiyor artık. Bir takımın içinde bekleneni karşılıyor olmak, yada ortalamaların üzerine nispeten çıkmış olmak meseleyi çözmüyor. Tabi “azıcık aşım kaygısız başım”, “Aman problem çıkmasın, olduğum yeri koruyayım kafi” gibi bir hedefiniz yoksa ! (Günümüz iş dünyasında bu perspektifte olan bir kişinin bulunduğu yeri birkaç yıl koruyabilmesi bile bence çok büyük şans ya neyse.) Evet, ortalamanın üzerine çıkıyor olmak yetmiyor. Bir bölümün çalışanlarının kabaca yüzde 5 ile 10’unu en iyiler oluşturuyor. Bu rakama performansı beklenenin üzerinde olanları da eklersek rakiplerin sayısı iyice yükseliyor. Bir üst pozisyonu kapabilmek için 100 kişilik bir yapıda en az 25-30 güçlü rakibiniz olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çok ciddi bir durum. Terfi almak neredeyse aslanın ağzında… Performans değerlendirme dönemleri belki de bu gerçeğin daha bir ayırdın da olduğumuz süreçler olmalı. Kişinin kendini rasyonel bir platformda tartması, bulunduğu noktayı alabildiğine objektif gözlemlemesi gereken bir dönem. Hoş bu dönemlerden yeterince istifade edilmediği kanısındayım. Beklentisi olmayanlar rutinlerine devam ederken, beklenti içinde olup arzu ettiğini alamayanlar. Durumu sağlıklı değerlendirmek yerine duygusal tepkiler verebiliyorlar. Çok az insan bu dönemi bir fırsat olarak değerlendirip, neden kaçırdığını enine boyuna değerlendirip, sonraki döneme kendini hazırlıyor. Bunu yapanlar ise zaten sonraki dönemin güçlü adayları oluyorlar.

Evet, her geçen gün artan rekabet ortamına paralel kendimizi geliştirmek durumundayız. Şirketin sorumluluğumuza vermiş olduğu görevleri tam manasıyla yerine getirebilmek, beklentileri karşılayıp, fazlasını ortaya koyabilmek için. Başarıyı şansa bırakmayıp, ötesine geçebilmek, pozitif enerjiye, gülen bir yüze sahip olabilmek, ast, üst ve iş arkadaşlarıyla iyi, kaliteli ilişkiler kurabilmek için. Sağlıklı bir iş çevresi, sosyal çevre oluşturabilmek için. Yaratıcılığını geliştirebilmek, sürekli çözümün kaynağı olabilmek, fikirlerini kabul ettirip, hayata geçirebilmek için. Günün sonunda fark yaratıp, fark edilmek, lider tarafını ortaya koyabilmek için kendimizi geliştirmek zorundayız. Her sabah uyandığımızda dünden daha güçlü uyandığımızı hissedebilmeliyiz. Klasikleşmiş ama yerli yerine oturtan bir örnektir; Afrika’da aslanlar dün karınlarını en yavaş ceylan ile doyurdular. Bugün aç kalmak istemiyorlarsa dünden daha hızlı koşmak zorundalar. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MİZAN TERAZİSİ

Sahipsiz canlarla ilgili kimi vicdansız kişiler hedef şaşırtmak için çocuklarımızı terazinin bir kefesine sokak canlarını terazini diğer kef...