Hemen bir çok alanda olduğu gibi
satış yönetiminde de büyük resmi görmek, görebilmek önemlidir. Şöyle kuş bakışı
neler olup bittiğini daha büyük bir yarıçap ile görmeden, akabinde yavaş yavaş
yeryüzüne, bulunulan pozisyona, içinde bulunulan koşullara inerken, her bir
seviyeden gelişmeleri, çevreyi, oyuncuları nasıl etkilediğini görmeden, anlayamadan
başarılı olmak güç.
İster işveren, ister çalışan olsun,
iş dünyasına her bir kişinin aldığı eğtim, iş tecrübesi, yetiştiriliş tarzı, ailesi,
yaşadığı çevre, entellektüel birikimi gibi faktörlerden beslenen iş yapış biçimi,
tarzı, şekli vardır. Yetkinlikleri, becerilerinin ötesinde doruları,
yanlışları, değer yargıları vb. gibi. Şirketinin doğrularıyla çelişmediği sürece
kişilerinde kendince doğruları , yanlışları olabilir. Şirketin kalite
anlayışına , stratejilerine tezat oluşturmadığı sürece bunu baştan kabul etmek
en doğru olanıdır. Birebir örtüşmesede hep deriz ya “Her yiğidin bir yoğurt
yiyişi vardır.” Burada da böyle. Ortak hedef ve stratejilere paralel bir
zenginlik şart. Çok sesli müzik gibi. Bu durum ancak başarıyı getirir. Evet,
yönetim kabul etmenin ötesinde bu durumu teşvik ederken, satışçılar kurumsal
perspektifi, şirket objektiflerini gözden uzak tutmamalıdır. Nitekim zaman
zaman satış yöneticileri bu en önemli detayı ayrıntıyı kaçırabilirler ki bunu sevdiğim,
sürekli kullandığım bir örnekle açıklayacağım. Varsayın ressamsınız ve özene
bezene bir işin üzerindesiniz. Resim yapmanın en sevdiğim yanı beynin o an
yaptığınız işin dışındaki her şeye kapanmasıdır. Unutursunuz dünyayı. Ve hatta
belki resim yapıyor olduğunuzu, kendinizi unutabilirsiniz. Dalar gidersiniz ve
çok hoş bulduğunuz maviyi fırçanızla, spatulanızla bir güzel çalışırsınız,
verdiğiniz koyulu açıklı halleriyle kendi içinde dehşet bir derinliği vardır.
Nede güzeldir. Heycanlandırır sizi. Büyük keyif alısınız mavinin kendi başına
duruşundan. Bir süre sonra hatırınıza gelir, şöyle bir geri çekilir resme
bakarsınız, aman tanrım, o güzelim mavi; resmin bütününe baktığınızda herşeyi
berbat etmiştir. Sırıtmıştır, ciyak ciyak bağırıyordur, ahengi bozmuştur, yada
çok silik kalmıştır. İnanamazsınız halbuki deneyimlerinize göre , size göre
doğru olanı odur. Evet her profesyonelin başına gelebilecek bir tehdittir bu.
Yalnızca kendi portföyünüze yada müşterilerinize, yada sizin yönetim
anlayışınıza, tarzınıza göre çok doğru gibi görünen bir anlayış zaman zaman
sistemin bütününe zarar verebilir. İşte yapılması gereken bir yandan kendi
altyapımızı ve yetkinliklerimizi en iyi şekilde kullanırken, resmin bütününü
hiçbir zaman gözden kaçırmamalı , zaman zaman durup, genele göre nerede
olduğumuzu, resmin neresinde ne kadar sağlıklı durup, iş çıkardığımızı kontrol
etmeliyiz.
Uzun yıllar basketbol oynadım.
Bizim jenerasyonumuzda salonda oynayabilmenin yolu önce sokak basketbolundan geçiyordu.
Lise bahçelerinde sabah başlayan ve akşam hava kararana kadar süren onlarca tek
pota maç yapardık. Zaman zaman aramızdan bazı arkadaşları duyardık. Lise
takımna seçilmiş , yada bir amatör klübe çağırmışlar. Bir gün bende bu şekilde
çağırıldım. Evet bu salona terfi etmekti. İlk idmana katıldım. O günden
zihnimde kalan koçun bir sözü hala kulaklarımda çınlar. “Oğlum kafanı kaldır !”
önceleri ne manaya geldiğini çokda anlamadığım bu sözün birkaç gün sonra ne
için söylendiğini anlamıştım. Özetle şu mesajı veriyordu koç ; “Evladım sen tek
başına çok iyi bir basketbolcu olabilirsin , elin çok iyi olabilir , her
attığını sayıda yapıyor olabilirsin. Ama kafanı kaldır , boşta potaya yakın
rahat pozisyonda olan arkadaşlarını gör , rakibin boşluklarını , zayıf
yanlarını gör , sayı fırsatlarını gör. Kişisel olarak çok yeteneklide olsan tüm
bunları görmezsen kaybedersin. Üç kelime ile koç öyle şeyler anlatıyormuş ki
haberimiz yokmuş. Ne var bunda diyenler olabilir aranızda. Şimdi basketbol
oynayanlar beni daha iyi anlayacaklar yada bu anlamda takım sporu yapmış
arkadaşlarınıza sorun. Bazı sporcular vardır. Basketi , golü , sayıyı kendi
yapsın yada yapmasın eline yada ayağına top geçince ; rakip bir anda alarma
geçer. Bir panik havası eser. Taraftarlar heyecanlanır. Çünkü top ona geçince
mutlaka rakip için tehlikeli bir pozisyon geliyordur. Sayıyı kendi yapsın yada
yapmasın en azından kritik bir asistle bir pozisyon yaratacaktır. Emin olun ki
daha kişisel oynayan , fırsatları , boşlukları görmeyen , takım arkadaşlarının
pozisyonlarını değerlendiremeyen bir topçu ne kadar iyi olursa olsun. Daha
ötesi , daha ilerisi yoktur.